Eserleri
Başvekil’e ve Meclis-i Meb’usana ve makamata verilen bir tekzib
Ankara’da çıkan bir gazeteye** verilen cevab
*Emirdağ-II’ye ait gayr-i münteşir bir parça
**27.10.1954 tarihli Vatan Gazetesinde çıkan bir yazıya cevap olarak yazılmıştır.
Bediüzzaman Said Nursî hakkında bir gazetede intişar eden yazıların, bir takım kasd-ı mahsuslara binaen uydurulmuş şayialar olduğu herkesçe malûmdur. O isnadların Said Nursî’de kat’iyen mevcud olmadığına, kendisinin otuz senelik işkenceli inziva hayatı şehadet etmektedir. Bununla beraber gizli düşmanların sebebiyet verdikleri müteaddid mahkemeler beraetler vermişler ve Said Nursî’nin mâsumiyet ve mazlumiyeti kaziye-i muhkeme halini almıştır. Bunun için hilaf-ı hakikat yapılan böyle neşriyatlar, başka bir hesaba çalışanların vatan ve millet ve devlet aleyhine gizli iğfal ve tahriklerinin mahsûlü olan yaygaralardır. İntibaha gelen millet ve gençliğimiz de anlamıştır ki, Said Nursî’ye yapılan iftiraların bugünkü gizli maksadlarından başlıcası, ekseriyet-i mutlakayı teşkil eden dindar Müslüman halkı iktidar aleyhine kışkırtmaktır. Bu ise tüyler ürperten garazkârane bir maksaddır.
Anadolu’nun ve Âlem-i İslâm’ın, Bediüzzaman’ın eserlerinden müstefid olduğunu bilen o gizli düşmanlar, bu müellif hakkında uydurma haberler çıkararak vatan ve milletimiz içinde anarşilik hesabına çalıştıkları aşikâr olduğundan biz kısa kesiyoruz. Ve hamiyetli ve kadirşinas Isparta ve Anadolu gençliği namına o iftiraları nefretle karşılıyor ve protesto ediyoruz. Şeytanların dahi inanmayacağı o acib yalan ve iftiralarını, efkâr-ı umumiye müvacehesinde şöylece bir kerre daha isbat ederiz:
1- Üstadımız otuz beş seneden beri, şeytandan istiaze eder gibi siyasetten istiaze etmiş ve siyaseti tamamıyla terk etmiştir. Hiçbir siyasî gayesi ve maksadı bulunmadığı ve bütün kuvvetiyle imanı kurtarmağa çalıştığı, hem yüz otuz parça eseriyle hem bütün alâkadar mahkemelerin tasdikleriyle sabit olmuştur.
Müfterinin “Hilafet istiyorlar” manasındaki iftirasını, yirmi sekiz senedir beş mahkeme ve Üstadımızın bulunduğu altı vilayet, asayiş aleyhine ve siyasî mücadeleye delalet edecek hiçbir emare bulmadıklarından dört mahkemenin beraet verip eserlerinin iadesine karar vermeleri, o iftiranın ne kadar esassız olduğunu gösteriyor.
2- Üstadımız bütün ömründe bir tek kimseye olsun tarîkat dersi vermemiştir. Yalnız imanı kurtarmak zamanı olduğundan bütün kuvvetiyle ve bütün eserleriyle imanı kurtarmağa çalıştığı, bütün onu bilenlerce malûmdur. Ve bu husus, mahkemelerin kaziye-i muhkeme halini alan kararlarıyla da sabittir.
Uydurma olarak takılan bir isimle zikredilen tarîkatın ismini Üstadımızdan sorduğumuzda, Üstadımız kasem ile “Böyle bir tarîkatı, o gazeteden yeni işitiyorum” demişlerdir. Hakikaten Üstadımızın çok ihtiyarlığı dolayısıyla hizmetinde bulunan bizler de öyle bir tarîkatın ismini yeni işitiyoruz.
3- Üstadımız Cum’a günleri, sıhhati yerinde olduğu vakitler, Cum’a namazını kılmak için camiye gider. Hattâ halk kendisine bir tezahürat yapmasın diye o yine yakın olan camiye araba ile gider. Ve namazdan sonra derhal döner. Üstadımız bütün hayatı boyunca hürmetten kaçmış ve gelen ziyaretçileri dahi bu sır için kabul etmemiştir. Isparta gibi gayet şirin ve hoş bir memleketi bırakıp, Barla gibi yol uğramayan dağlık bir köye giderek uzun müddet oralarda kalması, yine teveccüh-ü âmmeden kaçmasından ve hürmeti istememesindendir. Muhabirin bildirdiğine göre, Üstadımız hem Cum’aya gidiyor hem Cum’anın aleyhinde imiş. Ne kadar tezad bir ifadedir. Esasen gizli din düşmanlarına bilerek, bilmeyerek âlet olanlar, bir taraftan Risale-i Nur mekteb-i irfanının talebeleri Cum’aya gelmiyorlar diyorlar. Diğer taraftan aynı ağızlar gazetelerin sütunlarında “Cum’ada yapılan tezahürat” başlıkları altında yazı yazmaları gösteriyor ki; yazdıkları yazıların manalarından gafil olarak bir cehl-i nâdanî içine yuvarlanıyorlar.
4- Üstadımızın Dersim harekâtında alâkadar olduğunu ileri süren muhbir, o kadar bedihî ve uydurma bir yalanla cehlini gösteriyor ki, tarif edilmez. Üstadımız, Dersim harekâtının vuku bulduğu senelerden on sene kadar evvel, zulmün mahkûmu olarak herkesten tecrid edilmiş bir vaziyette Anadolu’da menfa hayatı yaşamakta idi. Hakikatları bu kadar tahrif etmek, matbuat hesabına çok acıdır.
5- Bediüzzaman Said Nursî’nin, Kur’an’ın parlak ve yüksek bir tefsiri olduğu umum ulemaca kabul ve tasdik edilen Risale-i Nur eserlerinin, birçok üniversiteliler ve mektepliler tarafından imanı kurtaran ve saadet-i ebediye yolunu gösteren en mükemmel bir rehber ve manevî halaskârımızdır diye ruh u canla ve sarsılmaz bir alâka-i kalble okunduğu mahkemelerde de aşikâr olması ve müdakkik ve müdrik ehl-i ilmin “Risale-i Nur; tılsım-ı kâinatın ve hikmet-i hilkatin muammasını keşf ve halleden hârika bir keşfiyat … ve zulümat ve dalaletten kurtaran bir şaheser … ve hakikî müsbet bir ilmin ve hakaik-ı Kur’aniyenin hak ve hakikatli yüksek bir tefsiri olduğu…” kanaat-ı kat’iyesine vardıkları için Risale-i Nur’u mütalaa etmeleri, “Talebeleri câhil tabakadandır” yalanının ne kadar büyük bir garazla söylendiğini aşikâr olarak göstermektedir.
6- Bu gazete ile beraber bilerek veya bilmeyerek gizli din düşmanlarına âlet olan iki gazete birbirinden kopya ederek, Üstadımız Said Nursî için “Eseri yoktur” diyorlar. Bu kadar zâhir bir yalan hiç görülmemiştir. Üstadımızın bütün âlem-i İslâmca ve hattâ dünyaca bilinen emsalsiz bir ilmi ve bu ilmin mahsulü olarak meydana gelen ve mecmualar halinde bulunan ve yüz otuz parçadan ibaret olan Risale-i Nur namında gayet muazzam bir eseri var. “Eseri yok” diyenlerin bu yüz otuz parça eserin nurlu ziyadar ışıklarını gözlerine sokuyoruz. “Eseri yoktur” diyenler, “Gözü hasta olanlar, güneşin ziyasını inkâr ederler” darb-ı meseline mâsadaktırlar.
Yirmi beş senedir bazı münafıkların iğfalatıyla mahkemeleri meşgul eden ve hakkında beş-altı defa beraet verilen Risale-i Nur Külliyatı, Üstadımız Said Nursî’nin eseridir. Risale-i Nur, Âlem-i İslâm’da çok büyük bir takdir ve tebrike mazhar olarak kendi lisanlarıyla neşredilmekte ve garb âleminden de ısrarla istenilmektedir. Risale-i Nur, Avrupa’da hususan Almanya ve Amerika’da İslamiyetin inkişafına hizmet etmektedir.
Risale-i Nur, hiçbir esere nasib olmayan bir iştiyak ve arzu ile okunmakta ve yazılmakta ve çoğaltılmaktadır. Evet, Üstadımızın eseri vardır. Ve bu eser bugün bütün âlem-i İslâmca eserlerin en üstünde bir mevki alarak tetebbu ve tercüme edilmekte ve mecmualarda kısım kısım neşrolunmaktadır.
7- Üstadımıza tevcih edilen “Bediüzzaman” ünvanı, bir söylentiden ibaret değildir. Üstadımız Said Nursî, elli-altmış sene evvel “Kim ne isterse sorsun” diye emsalsiz bir ilânat yapmıştır. Daha gençliğinde iken en büyük âlimlerin kendisinden her ilimden sordukları bütün suallere doğru ve musîb cevablar verdiği ve kendisini hiçbir âlim ilzam edememiş olduğu meydandadır. Bu vaziyet karşısında o zamanın ulema merkezinde ehl-i ilim müttefikan “Bediüzzaman” lâkabını Üstadımıza tevcih etmişler ve Mısır ve âlem-i İslâm’daki ulemalarca da tasdik edilmiş ve o zamanlar Mısır’da “Bediüzzaman, Fatin-ül Asr” diye hakkında neşriyat yapılmıştır. Bu hakikati çürütmeğe çalışmak, safdilane ve neticesizliğe mahkûm olan bir gayretkeşliktir.
8- Üstadımız, Kur’an’ı kendine üstad ittihaz ederek menfî milliyetin zararlı olduğunu ve milliyetimizin İslamiyet olduğunu, bütün kuvvetiyle eskiden beri ilân etmiştir. Ve bilfiil de öyle olması, “Kürtçülük dava ediyor” diye ittihamlarının ne kadar gaddarane bir iftira olduğunu isbat eder.
9- Üstadımız Isparta’da ikamete memur edilmiş olarak değil, ihtiyarıyla oturmaktadır. Herkesin malûmu olan bu hakikati, acib sathî bir görüşle tahrif edenler, vicdan-ı umumî müvacehesinde mes’uldürler.
10- Gazetenin “Isparta gençleri mücadelede” demesi, bütün bütün iftiradır. Üstadımızın eserlerinden hususan Gençlik Rehberi’nden istifade eden ve okuyan Isparta gençleri, Risale-i Nur’dan edindikleri azîm manevî faideden dolayı Üstadımıza ruh u canla minnetdardırlar. Hiçbir hakikî Ispartalı, memleketlerinin şerefini, kadr ü kıymetini yükselten Risale-i Nur ve müellifi aleyhinde değildirler. Üstadımız dahi kim olursa olsun gençlere karşı daima kardeş nazarıyla bakıyor ve onlara acıyor ve bazan da nasihat ediyor. Hiçbir genç, onun mesleğinde de olmasa ona muaraza ettiğini işitmedik. Gazetenin “Isparta gençleri onunla mücadele ediyor” demesini, biz Isparta gençleri protesto ediyoruz.
11- Üstadımız bütün hayatı boyunca kimseden hediye almamış, iktisad ve kanaatle hayatını geçirmiş ve geçirmektedir. Herkesin bildiği bu halden dolayı, mahkemeler dahi her hususta olduğu gibi bu hususta da Üstadımızı tebrie etmişlerdir.
Seksen beş senelik tertemiz ve en müstakim hayat ve harekâtıyla bu millet-i İslâmiye ve Âlem-i İslâm’ın sarsılmaz bir itimad ve emniyetine mazhar olan muhterem Said Nursî’nin şahsına sarfedilen gayet insafsızca ve kötü maksadlara matuf olan sözlerin cevabı olarak bu sözleri işitenlerde hâsıl olan nefret ve infialin derece-i azametini hatırlatırız. Mevzubahis neşriyat sebebiyle nazar-ı dikkatleri çevrilen alâkadar makamata hakikat-ı hali böylece arz ederiz.
Isparta Nur Talebeleri