Mana-i Harfi

Evrim

Evrim kavramı, varlığın farklı süreçler geçirmesini, gelişme yönünde farklılaşmasını, durumlar arasında geçişlerini ifade ediyor olmalı. Varlık aleminin ya da varlıkları kendiliğinden olmayan, sonradan ve başka bir mercie bağımlı olarak ortaya çıkan, hadis olan varlıkların, yani kevnlerin ya da kainatın genel işleyişinde göze çarpan bir özellik gibidir. Bu hal çoğunlukla tekamül şeklinde, yani iyiye doğru gelişme, büyüme, olgunlaşma şeklinde işler. Bu durum Bediüzzaman tarafından Muhakemat isimli eserde şöyle ifade edilmiştir:

“Mazide nazarî olan bir şey, müstakbelde bedihî olabilir. Şöyle tahakkuk etmiştir: Âlemde meylü’l-istikmal vardır. [Bizde birisi demiştir: Her zerrede temayül ayandır tekâmüle / Her soyda füyuz-u hüveyda-nüma ile / Bir nokta-i kemale şitab üzre kâinat / Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat. —Kahriyat] Onunla hilkat-i âlem, kanun-u tekâmüle tâbidir. İnsan ise, âlemin semerat ve eczasından olduğundan, onda dahi meylü’l-istikmalden bir meylü’t-terakki mevcuttur. Bu meyil ise telâhuk-u efkârdan istimdatla neşv ü nema bulur. Telâhuk-u efkâr ise, tekemmül-ü mebâdiyle inbisat eder. Tekemmül-ü mebâdi ise, fünun-u ekvânın tohumlarını sulb-ü hilkatten zamanın terbiyegerdesi bir zemine ilka ile telkih eder. O tohumlar ise tedricî tecrübelerle büyür ve neşvünema bulur.”

Varlık aleminin işleyişinde ve yaratılmasında iki tarz gözlenmektedir. Bunlar Risale-i Nur terminolojisinde “ibda” ve “inşa” şeklinde ifade edilmektedir.

İbda tarzında varlık alemi her an ve zamanın çok küçük dilimlerinde veya sıfıra giden limitlerinde yeni bir tablo ya da levha şeklinde yaratılmakta ve ard arda birbirini takip eden tabloların oluşturduğu bir yapıyı ifade etmektedir.

İnşa tarzında ise sabit varlıkların sürekli gelişip şekil değiştirdikleri ve bir hedefe yönelmiş şekilde olgunlaştıkları yapı gözlenir. Bu hal, yani varlık aleminin bu görüntüsü Muhakemat’ta kanun-u tekamül şeklinde ifade edilmiştir. Alemin yaratılışının bu kanuna tabi olduğu, yani dışa yansıyan boyutu ile bu kanun çerçevesi içinde yaratıldığı ifade edilmektedir. Hatta bu bölümde insanın da bu alemin bir fihristesi ve meyvesi olması nedeniyle, aynı kanunun onun bedeninde, ruh boyutunda da geçerli olarak ifade edilmekte ve sosyal gelişmeler, bilimlerdeki gelişmeler, teknolojik gelişmeler bu kanunun sosyal hayata yansıması olarak ele alınmaktadır. Varlık aleminin her bir unsurunda ve varlığın genelinde işleyen bu tekamül kanunu Alemlerin Rabbi’nin kainat kitabını yazdığı gramer kurallarından biri ve eşyayı şekillendirmedeki adetlerinden olarak kabul edilmelidir.

Gelişip büyüme, olgunluk yönünde ilerleme gibi tekamülü ifade eden haller hayatın her safhasında ve varlığın değişik zamanlarda farklı şekiller alan işleyişlerinde gözlenmektedir, başlangıçtan günümüze tekamül kanunu bir kural gibidir. Bu kuralın bazı bilim adamları tarafından gözlenen şekli evrim adı altında ifade edilmiş olmalıdır. Varlığın inşa tarzında ve tekamül şeklinde görünümü olması anlamında itikadi bakış açısı ile çelişki oluşturmamaktadır. Burada mutlak olan gerçek; varlık her ne şekilde ortaya çıkıyor olursa olsun, ister ibda, ister inşa tarzında bir yaratıcıdan bağımsız olarak vücut bulabilmesinin mümkün olmadığıdır. Bu anlamda evrimin var veya yok olması Yaratıcı’nın varlığını kabul ya da inkarın zemini olamaz, sadece yaratış adetinin ne olduğunu anlamaya yönelik teknik bir konudur. Evrimle ya da evrimsiz her iki halde de varlık bütün sıfatları mutlak ve sonsuz olan bir yaratıcı olmaksızın vücuda gelemez.

Görünen alemdeki tekamülün genetik düzeyde nasıl işlediği problemi şu an net olmadığı için bu konuda çeşitli tartışmalar gündeme gelmektedir. Türler arası geçiş olmuş mudur? Varlığın nihai meyvesi insan bu geçişlerden hasıl olan bir tekamül sonucu mu ortaya çıkmıştır? Bu konularda vahyin ortaya koyduğu verilerin kainat kitabı ile daha belirgin tefsirine ihtiyaç gözükmektedir. Şu anki kainat işleyişinde buna ait her hangi bir belirgin işaret gözlenmemiştir. Bu anlamda, Münazarat isimli eserde “Şu pis istibdat ne zamandan beri başlamış, geliyor?” sualine karşılık Bediüzzaman’ın cevabı ilginçtir: “İnsanlar hayvanlıktan çıkıp geldiği vakit, nasılsa bunu da beraber getirmiştir.”

Bütün kavramlar gibi evrim de tekamül ve inşayı ifade eden boyutu ile mana-i harfi ile ele alınmalıdır. Bütün alemleri yaratan ve terbiye eden bir Zat-ı Zül’celal’in varlığı şekillendirirken uyguladığı tarz olarak görülmelidir. Harfi zeminde ve Halık-ı Kainat ile bağlantılı olduğu sürece her işleyiş evrim tarzında da olsa O’na işaret edecek, O’nun tarzındaki harikalığın bir ifadesi olacaktır. İnsanlar ise bu alemi şekillendiren değil, önlerine çıkan manzaraları izleyen ve arkasındaki hikmeti görmesi beklenen konumda varlıklardır.

Author


Avatar