Mana-i Harfi
Rutin Hallerin Gerisinde Mucizevî İşleyişler Vardır
Günlük yaşantımızın her anı mucizevi gerçeklerle doludur, ancak biz bunların farkına varmayız. Aslında çevremizdeki bütün olayları “rutin mucizeler” ve “olağanüstü mucizeler” diye ikiye ayırsak yeridir. Mesela, taşların konuşması Sultanı Nübüvvet’in elinde gerçekleşmiş bir olaydır ve asırlar sonrasına ulaşan bir mucizedir. Normal yaşantımızın kuralları dışındadır. İnsan, yaratılışı gereği sürekli yüz yüze kaldığı şeyleri ruhunda ve zihninde normalleştirmekte ve bunların işleyişini “zaten…” ile başlayan cümleler grubuna ilhak etmektedir. Bu işleyişleri “zaten”lerin normalleştirerek günlük yaşantımızda kabullenilebilir hale getirmesiyle, varlıkların ve olayların detaylarındaki incelikler gizlenmekte, rutin hallerin gerisindeki mucizevi işleyişler görülememektedir. Bu normalliğin ve kurala uygunluğun hayatımızda ortaya çıkardığı bir problem ünsiyet olmalıdır.
Mesela, parmağımıza batan bir iğnenin ya da elimizi kesen bıçağın sebep olduğu kan akışının gerisindeki akıl almaz işleyişler ve her unsurun kendinden beklenmeyen şekilde ortaya koyduğu işleyişler pek görülmez, fark edilmez. Çünkü, akan kan zaten durur, birkaç dakika içinde kan akışının durması normaldir. Durmazsa anormal bir durum olur. Aslında bu anormallikler belki de normallerin gerisindeki mucizevi işleyişleri görmemize neden oldu ve gözlerimizdeki ülfet perdesini kaldırdı. Eğer, kanamayı durdurma mekanizmalarından birinin işlemediği bir hastalık olan Hemofili ile yüzleşmeseydik, belki hemostaz ve pıhtılaşma denen, kanamayı durduran harika işleyişlerden haberdar olmayacaktık. Dışarıdan gözlenen şekliyle, deri kesilirken kan akar ve bir müddet sonra durur. Bu sanki bir kuraldır. Oysa, bu durum faktör adı verilen on üç farklı maddenin ve kanda trombosit adı verilen hücrelerin muhteşem bir organizasyon içinde, akıl almaz mükemmellikte birbirini takip eden bir dizi işlem basamağının işlemesi anlamına gelir. Mesela, pıhtılaşma için biri kanın dışında işleyen iki işlem zinciri gereklidir. Dıştan işleyen mekanizmada (ekstrensek yol) dokuya travma olduktan sonra protein ve fosfoligi yapısındaki doku tromboplastini yedinci faktörle birlikte kalsiyum iyonu ile birleşerek onuncu faktörü aktif hale getirirler. Aktifleşmiş onuncu faktör kalsiyum iyonu ve beşinci faktörle birlikte protrombin aktive ediciyi oluşturur, bu ise yine kalsiyum iyonu ile birlikte protrombinin trombine dönüşümüne yol açar ve trombin pıhtılaşma içinde temel maddedir. İçten olan mekanizmanın işleyişinde, kan damarına bir travma olduğunda ya da kollajen ile temas halinde bu durum on ikinci faktörün aktif hale gelmesine neden olur. On ikinci faktör aktifken kinojen ve prekallikrayn adlı maddelerle birlikte on birinci faktörü aktifleştirir, on birinci faktör kalsiyum iyonu ile birlikte dokuzuncu faktörü aktifleştirir. Aktifleşmiş dokuzuncu faktör, kalsiyum ve sekizinci faktörle birleşerek onuncu faktörü aktif hale getirir. Aktifleşmiş onuncu faktör ve trombositlerin ürettiği fosfolipidler, kalsiyumla birlikte protrombin aktivatörünü oluştururlar. Bu da protrombinin trombine dönüşümüne kalsiyum ile birlikte yol açar.
Bütün bunları saymamızın sebebi yüzeysel bir bakışla bile kanın pıhtılaşmasındaki mekanizmanın ne kadar karışık ve incelikli bir yapı arzettiğini ortaya koyabilmek. Her bir basamakta yine onlarca ayrı işleyişler yer alıyor ve biz daha burada bunların hiçbirinden bahsetmedik.
Basit bir pıhtılaşma dediğimiz olay, sırf bu işleyişlerin gerçekleşebilmesi için büyük bir organizasyon ve aksaksız bir işleyiş gerektiriyor. Her bir faktör lazım olduğu anda ve gerekli olduğu yerde bulunacak, bunların kullanacağı kalsiyum iyonları yeterli miktarda olacak ve ihtiyaç olduğu anda ihtiyaç yerinde hazır bulunacak. Bu yönleri ile bakıldığında kanın pıhtılaşmasında yer alan her bir unsur, her bir faktör en az taşların konuşması kadar harika ve mucizevari işler yapmaktadırlar.
Sonra, bu durum çok muhteşem bir sırrın da ipuçlarını ortaya koymaktadır. Derimizdeki basit bir çiziğin ya da düştüğümüzde oluşan hafif bir sıyrığın oluşması esnasında gerekli olacak maddeler ve iş görecek unsurlar, o anda hazır bulunacak şekilde, ta kâinatın yaratılışı sırasında ve varlığın ilk anında dikkate alınmış olmalıdır. Aksi takdirde, ilk patlamanın yönü, yaralanan deriden akan kanın durdurulması için gerekli faktörleri oluşturmak ve lazım olan yerde hazır bulundurmak şeklinde ilerleyemezdi. Şu da sabit ki, kalsiyumlar, protrombinler, trombinler duruma ve şartlara göre hareket etmiyorlar, zaten bunu yapabilecek güç ve kabiliyete de sahip değiller. O halde, hem ilk atomun patlamasını, hem ilk hücrenin bölünmesini, hem de derinin çizilmesini ezelden bilip, işleri ona göre tanzim eden, her unsuru hikmetle lazım olduğu yerde hazır bulunduran ve işleri aksaksız yürütülen bir Kadiri Hakim bütün bunları tanzim ve idare ediyor.
Bütün bunlardan şu sonuç ortaya çıkıyor: Varlıktaki işleyişin görünen kısmında ya da mülk boyutunda fıtri şeriata riayet etmemekten, yani dikkatsizlik ya da sakarlıktan dolayı parmağımızı kestiriyoruz. Bu işin bize bakan, cüz’i ihtiyarımızı ilgilendiren kısmı. Bize bakan yönüyle elbette dikkatli ve tedbirli olmamız lazım. Ancak aslında ve özünde bu bizim kaderimiz. Ezelde bu olayın bilinip, hesapların o yönde yapıldığı ve kâinatın buna uygun tarzda işlediğine dair pek çok işaretler vardır. İlk atom ve kanayan yaramız arasındaki sıkı bağlantı, bu kaderî hesabın ve organizasyonun varlığını açıkça ortaya koyuyor. Parmağımızın kesilmemesi için göstereceğimiz gayret ve kesilmesini netice veren tembellik, dikkatsizlik ve tedbirsizlik kaderimiz değil, ancak bunların sonucunda parmağımızın kesilmesi kaderimizdir. Tercihlerimizin ardından kaderimizle yüzleştiğimiz bir alemde yaşıyoruz.