Haberler, Mana-i Harfi
Risale-i Nur: Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-17
İlimler, İmam-ı Mübin’den Kitabı Mübin’e Yansımaların Tercümeleridir
“Evet, şu İmam-ı Mübin, bir nevi ilim ve emr-i İlahinin bir ünvanıdır. Yani eşyanın mebadileri ve kökleri ve asılları, kemal-i intizam ile eşyanın vücudlarını gayet sanatkarane intaç etmesi cihetiyle, elbette desatiri ilm-i İlahinin bir defteri ile tanzim edildiğini gösteriyor ve eşyanın neticeleri, nesilleri, tohumları, ileride gelecek mevcudatın programlarını, fihristelerini tazammun ettiklerinden, elbette evamir-i İlahiyenin bir küçük mecmuası olduğunu bildiriyorlar. Mesela bir çekirdek bütün ağacın teşkilatını tanzim edecek programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tayin eden o evamir-i tekviniyenin küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir. Elhasıl, İmam-ı Mübin mazi ve müstakbelin ve alem-i gaybın etrafında dal budak salan şecere-i hilkatin bir programı, bir fihristesi hükmündedir. Şu manadaki İmam-ı Mübin kader-i İlahinin bir defteri, bir mecmua-i desatiridir. O desatirin imlası ile ve hükmü ile zerrat, vücudu eşyadaki hidematına ve harekatına sevk edilir.”
Düzen ve intizam, kurallara bağlı işleyişin bir sonucudur. Bu halin devamı ise kuralların yazılı hale gelmesi ile mümkündür. “Defter” manası, bu yüzden üzerinde durulan önemli bir kavram haline gelmektedir. Aslında dünyanın farklı bölgelerindeki üniversitelerinde, araştırma merkezlerinde, okullarında vs. kaleme alınan pek çok defter ve kütüphaneleri dolduran milyonlarca kitap bu manadan haber vermekte, ona işaret etmektedir. Çağımızın en önemli kavramı olan ve ona ismini veren “bilgi” bu vasıtalarla üretilmekte ve işlenmektedir. İşte “bilgi çağı” kavramını öne çıkaran bu hal, her şeyin temelinin bilgi ve ilim olduğuna işaret eden ve ilmin mülk boyutunda muhafaza edilip nesilden nesile aktarılmasına hizmet için kitap, CD, kaset ve sair araçlardaki kayıtlar külli bir “defter” manasına hizmet etmektedir. Geçmişe ait bu kayıtlar geleceğin şekillenmesinde büyük önem arz etmektedir. Binaların inşasında mimar ve mühendislerin, şifada doktorların, mahkemede avukatların, hulasa bilgi gerektiren her iş ve fiilde ilgili insanların hafızalarındaki bilgiler, bunların yetersiz kaldığı hallerde ise kitaplardaki, CD’lerdeki ve kasetlerdeki kayıtlar kullanılır.
Hayatın her anı bilgiye dönüşür ve bunlar kaydedilir. Tohumlardaki genetik şifreler bir sonraki baharın çiçeklerini şekillendirmektedir. Yine amiplerden bakterilere, sineklerden fillere kadar bütün hayvanların hücrelerindeki genetik şifrelerin, her bir varlık tablosunun oluşumunda aldığı farklı hallerde etkili oldukları gözlenirler. Hele insanlardaki genetik şifre, akıl almaz sırlarla dolu. Yakın bir geçmişte insanın genetik haritasının çıkarıldığı açıklaması tarihi bir olay olarak algılanmıştı. Susan Aldridge ise Hayatın İpuçları isimli kitabında “İnsan Genom Projesi, DNA testleri, gen terapisi ve gen mühendisliği… Evet, gen devrimiyle ilgili haberler sona ereceğe benzemiyor” demektedir. Evet en basit şekliyle bir hücrenin sahip olduğu malzemelerle kendi benzerini yapmanın büyük bir önemi olduğuna inanılmaktadır. Tek hücrenin bölünmelerle bir insan haline dönüşümü ise apayrı ve çok muhteşem, kayıtlarla kontrol altında tutulan bir işleyiştir.
Varlık alemini şöyle bir göz önüne getirdiğinizde, akıl almaz bir harikalar diyarında yaşadığınızı hemen anlayabiliyorsunuz. 19 Mayıs gösterilerinde, her bir öğrenciye yerini gösterip günlerce provalar yapıldığı halde çıkan aksaklıklar, her gün gökyüzünü tezyin eden yıldızlarda hiç gözlenmemiştir. Güneşle olan randevularda hiç problem yaşanmamıştır. Sinekler, böcekler, kelebekler her yıl benzer tarzda ve daha öncekileri taklit ederek vücuda gelirler. Sanki her bir türün büyüme, gelişme, çoğalma ve belirli şekilleri almalarını kayıt altına alan defterler var ve işleyişler bu defterlerdeki kayıtlara göre yürümektedir. Susan Aldrige’in Hayatın İpuçları’ndaki şu ifadeleri de söylediklerimizi teyid eder mahiyettedir: “Bakteriler de ancak diğer bakterilerden ikiye bölünme denen basit bölünme şekliyle oluşurlar. Bu bölünme yirmi dakika kadar kısa bir sürede bile olabilir. Tek bir bakteriye sınırsız besin ve enerji (ve bakteri yiyen canlıların olmadığı bir ortam) verilirse bu tek bakteri on bir saatte insan ırkının toplam nüfusundan fazla bakteriyi üretebilir. İkiye bölünme yeni bir canlının yalnızca ‘bir’ ebeveynden geldiği eşsiz çoğalmaya bir örnektir. Daha karmaşık canlılar, mesela biz anne ve babadan gelen birer hücrenin birleşmesiyle oluşuruz. Bu, eşeyli üremedir. Bu birleşmeden oluşan hücre mitoz adı verilen hücre bölünmesiyle çoğalarak yine örneğin insanda 1012 hücre içeren tam bir organizmayı oluşturur. Çok hücreli canlılarda hücre çoğalması hızlı olarak yalnızca gelişim veya doku hasarının onarılması sırasında gerçekleşir. Geri kalan zamanda hücre ölümü ve yapımı arasında bir denge vardır. Bir hücre her bölündüğünde kendisiyle aynı olan iki hücre meydana getirir. İnsan deri hücresi yine deri hücresi yapar örneğin, ya da yaprak hücreleri yeni yaprak hücreleri ve bakteriler aynı türden yeni bakterileri oluşturur. Virchow, Pasteur ve çağdaşlarının karşılaştığı asıl sorun, her hücre çeşidinin belirleyici özelliklerinin hücreler çoğaldıkça nasıl kalıtıldığıydı.”
Daha sonra ortaya çıkan bir dizi gelişme hücre içinde kromozom denen kısımların bir tür hafıza gibi olduğu ve DNA adı verilen moleküllerde oluşturulmuş bir bilgi deposu olduğu ve aktarılan özelliklere ait bilgilerin burada kayıtlı olduğu keşfedilmiştir. Yine Susan Alridge’in ifadesi ile “DNA, genlerin yapıldığı maddedir. Genlerse biyolojik bilgiyi taşır, canlıların özelliklerini oluşturur ve nesilden nesile aktarılırlar. Yani bir kelebeğin kanatlarının cinsiyetini hep genler belirler. DNA—kromozom veya hücre gibi karmaşık yapılardan farklı olarak—yalnızca bir kimyasal maddedir ve canlılığın moleküler imzası olma özelliğini de yalnızca biyolojik bir bağlamda kazanabilir.”
Burada Susan Alridge’in yalnızca bir kimyasal madde olarak tarif ettiği DNA’nın belirleyici olma özelliğinden bahsetmek, karmaşık işleyişe bir çözümsüzlük getiriyor olmalıdır. Belki de “genler belirler” ifadesinin yerine “belirlenmiş, kayıtlı olduğu genlerle ifade edilir” demek daha doğru olur.
Şöyle bir çevremize baktığımızda; çevremizi saran yıldızlar ve gezegenlerle, dünyadaki bitkiler ve hayvanlar alemiyle… muhteşem bir işleyiş var. National Geographic belgesellerini ve yayınlarını şöyle bir göz ününe getirdiğinizde, nasıl akıl almaz bir varlık aleminde yaşadığımızı, “eşyanın vücutlarını gayet sanatkarane intaç etmesi”ni akvaryumdaki balıklarda, saksıdaki çiçeklerde, kelebeklerin kanatlarında gözlüyorsunuz.
Diğer taraftan insanlık alemini, sosyal hayatı göz önüne getirdiğinizde yine muhteşem bir tablo ile karşılaşıyorsunuz. Binlerce havaalanına sürekli inip kalkan uçaklar, limanlardaki gemiler, karayollarındaki durmak bilmez trafik, telefonlar, internetle sürekli iletişim, dev gibi iş makineleri, fabrikalar, iş merkezleri ve daha pek çok teknolojik ve sosyal kuruluş insanlık alemindeki karmakarışık, iç içe pek çok farklı lisanla etkileşim halindeki insanlık alemini gözler önüne sermeye yeterli olmalı. Bütün bu işleyişlerin olabilmesi için hafızaların bilgi kayıtlarının, elektronik ve diğer şekillerde iletişimlerin çok büyük önemi var. Bu insanların, “insan” olarak adlandırılmasını sağlayan tüm özelliklerinin bedenlerinin, beyinlerinin, konuşmalarını sağlayan yüz kasları ve dilleri gibi uzuvlarının gelişiminde genetik kodların yerini bir düşünelim. Daha da ötesi son çeyrek asrın tıbbi gelişmeleri içinde önemli bir yer tutan prostoglandin ve endorfin gibi maddelerin yara iyileşmesinden, o anki duygu durumuna kadar pek çok beden işleyişi üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Bu maddelerin ise genetik kodlar üzerinden protein sentezi ile oluştuğu ortaya konmuştur. Bu durumun ortaya koyduğu sonuç ise şu anlama gelmektedir. Genler sadece insanların ve diğer canlıların şeklinin, renginin, dış görüntünün belirlenmesinde değil, bedeni ile ilgili anlık değişimlerde de etkilidir. Yani sinirlenen, ağlayan, neşelenen, umutlanan insanların bu halleri de hücrelerindeki genlerle bir şekilde bağlantılı olmalıdır. Geçmişteki hallerin bu kayıtlarla bağlantılı yaşandığına, gelecekteki hallerin de aynı şekilde yaşanacağına dair işaretler gözlenmektedir. Daha temele inersek, cansız varlıklarda ise bu kayıtların varlığı, kanunlar şeklinde keşfedilmekte ve ifade edilmektedir. Yani varlık alemindeki her şeyin, her işleyişin, en küçük kıpırdanışın bile kayıtlı olduğu ve bir kurallar defterinin verilerine göre işlediğinin emareleri gözlenmektedir. Bir kılın büyümesine, bir hücrenin oluşumuna, hatta bir toz tanesinin uçuşmasına dair ciltlerle kitap yazılabilir. Bu yazılanlar; zaten yazılı olup fakat bizim algılarımıza hitap eder şekilde olmayan ilimlerin bizim algılarımıza uygun tarzda varlıklarla ifadesi, daha doğru bir deyimle melekutun mülke yansımasının beşeri ölçülerle dile getirilmesi sayılabilir. Bütün bu örneklerden, geçmiş ve geleceği ile melekutta olan ve mülkteki varlıklarla varlığından haber verilen her şeyi kuşatan bir “defter” manası ortaya çıkmaktadır. Bu da mülk boyutundaki idrak sahiplerine İmam-ı Mübin kavramı ile haber verilmektedir. Her an yeniden varlık sahnesine çıkan zerrelerin yeri ve tavırları, bu defterdeki kurallar ve düsturlarla tayin edilir. Böylece halk edilen zerreler ise, bu halleri ile her şeyin kaydının olduğu bir yeri, kendilerini nizam altına alan bir düsturlar bütününü (defteri), gelecek zerrelerin de bu düsturlara tabi olacağını bildirirler.