Mana-i Harfi
Şuur Altında Uçuşan Manalar Sorumluluk Doğurmaz
“İşte bunun gibi, mesela, hakaik-ı imaniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyenin tuluuna imkan-ı zati cihetinden gelen vehimler, yakin-i imaniye zarar vermez. Hem, …………. yani “Bir delilden neş’et etmeyen bir ihtimalin hiç bir ehemmiyeti yoktur” olan kaide-i meşhure, hem usulü’d din hem usulü’l fıkhın kaide-i mukarreresindendir.”
Varlığın genel özelliği ve alt yapısını teşkil eden imkanat hali yani, her şey için her şeyin mümkün olduğu olasılıklar zemininden görünen kararlı alemin yaratılıyor olması, zihnin faaliyetlerine de belirli ölçüde yansımaktadır. Zihin her hangi bir şeyi kabul ya da tasdik safhasına gelmeden önce o olayla ilgili bütün ihtimalleri tarafsız bir şekilde ele alan yapı içinde işler. Bu işleyiş esnasında her bir durum ve nesne için zatında her şeyin mümkün olması hali zaman zaman düşünce planında ortaya çıkacaktır. Bu en belirgin olduğu düşünülen şeylerle ilgili olarak da ortaya çıkabilir ve bazen en temel imani meseleler bile bu zihni işleyiş içinde en uç ihtimallerle gündeme gelebilir.
Mesela, kişi bir gün dünya hayatının sona ereceğine ve ahiret hayatının başlayacağına inancı noktasında bu hali yaşayabilir. Bu kavramlar hâdis ve mümkin olan dünyevi kavramlarla anlaşılıp inanca dönüştürüldükleri için inancın alt yapısını “sonsuz imkanat mabeyninde mütereddit” bir kavramlar dünyası teşkil etmektedir. Yani zihin olasılıklar içinden her an seçilen ve her an her şeye dönüşebilmeleri zatlarında ve asıllarında mümkün olan kavramlar ve varlıklarla şekillenmiş ve kavram haritası bunlarla oluşmuş bir yapıdır. Bu yapısı gereği zihnin işleyişi zeminde netleşmemiş belirli bir şekle girmemiş buharımsı bir yapı üzerinden kabuller ve kanaatlerle şekillenmiş bir inançlar manzumesine dönüşüm şeklindedir. İnançların zeminindeki bir anlamda buharlaşmış, uçuşan ve derinlerde henüz netleşmemiş ve havada uçuşan kavramlar zaman zaman zihnin kabul düzeyine yansımakta ve bazen bu en uç ve kişinin net şekilde inandığı değerlerin tam aksi istikamette olabilmektedir. Bu alt yapıdaki zati ihtimallerin zaman zaman zihni düzeye çıkmasından başka bir şey değildir.
Ancak zihni ihtimaller düzeyinde mantık kuralları devreye girer ve her ihtimalin her halin bir delile dayanması gereken işleyiş hakimdir. Bu düzeyde artık her şey için her şey mümkün değildir ve ortaya konan bir şeyin daha önce kavram haritasında yer alan işleyişler içinde ve kabul ve tasdik şekline dönüşmüş kanaatler içinde bir yere oturması gereklidir. Dolayısı ile zihin düzeyine sıçramış zati ihtimaller aleminin her manası kabul edilmiş ve tasdik edilmiş değildir. Böyle bir sıçrama halinde iç aleminde manayı algılayan ferdin imanı noktasında telaşa düşmesine ve zihnen bunu kabul ettiğini zannederek sıkıntı duymasına gerek yoktur. Bu olay yalnızca zihninin fıtri işleyişinin bir gereğidir. Zihnin bu fıtri yapısında ve eşyanın alt düzeyleri ile irtibatlı bu halinde her an her mana ile yüzleşebilmesi mümkündür. Bu imkanı ve ihtimali bilip eline geçen ya da kavramlar dünyasına çarpan her manayı kendinin kabul etmek bir hatadır. Manaların uçuştuğu bir zeminde yüzen şuuraltı dünyası her an her şeye çarpabilir. Şuur düzeyinde önüne gelen bir şeyi kabul ve tasdike dönüştürmek yakin ve tasdikle alakalıdır.
Zihnin bu işleyişi içerisinde yüzleştiği ya da önüne çıkan ve imani hükümlere zıt olan şeylerden bir mesuliyet doğar mı? Bu sorunun cevabının aleminde net olmaması belki de vesveseli kişinin alemindeki önemli sıkıntı kaynaklarından biridir. Gerek din gerekse fıkıh kurallarını ortaya koyan usullerde bir delile dayanmayan ve dolayısı ile yakin ya da tasdik şeklinde kabul edilebilmeleri mümkün olmayan bu türden manaların sorumluluk doğurma anlamında hiç bir önem arzetmediği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Hem bu konu, üzerinde tartışma bile olmayan netleşmiş ve yaygın kabul görmüş hükümlerdendir. O halde ferdin şuur altı dünyasında manaların uçuştuğu bir zeminde imana zıt şeylerle yüzleşmesi durumunda ve zatında mümkün olan halleri düşünce planında algılıyor olması durumunda, rahat olması bunların her hangi bir delile dayanmaması nedeniyle zihinde bir imkan ve ihtimal haline dönüşmeyeceğini bilmesi gereklidir. Bu türden imkan ve ihtimaller her an manalar dünyasında dolaşacaktır. Korku ve telaşla onları kendinin zannederek avlamak ve sonra da sahiplenmek belki de yapılabilecek en büyük hatadır. Oysa, bunların iç alemde ve manalar dünyasında kendi halinde dolaşmasından doğan hiç bir sorumluluk yoktur.