Etkinlikler, Risale-i Nur Kongresi
XII. Risale-i Nur Kongresi
DAVET MEKTUBU
Risale-i Nur Enstitüsü’nce her yıl yapılmakta olan Risale-i Nur Kongresi’nin 12.’si 25-26 Mart 2017 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecektir. Kongre’nin konusu olarak belirlenen “Risale-i Nur’a Göre Hukukun Üstünlüğü ve Adalet Ekseninde Din-Devlet ve Cemaat İlişkileri” başlığı altında beş masa çalışması düzenlenecektir.
GENEL ÇERÇEVE
Türkiye’nin demokratikleşme serüveninde sorunlu alanlardan biri olarak tartışılan din-devlet ve toplum ilişkileri İslam dünyası ve ülkemizdeki son gelişmeler nedeniyle ‘cemaatler’ ekseninde farklı bir boyut kazanmıştır. Ülkemizde katı laiklik uygulamaları ve kamusal alan kavramı etrafında son birkaç yıla kadar din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde tartışılan konu, cemaatlerin siyaset ve devletle ilişkisi bağlamında yerini farklı bir probleme bırakmış ve yeni bir tartışma alanı doğurmuştur. Cemaatlerin din, devlet ve siyaset üçgenindeki varlığı ve konumuyla devletin cemaatler karşısında tavrının ne olması gerektiği soruları bugün çözülmesi gereken en karmaşık soru yumaklarından birini oluşturmaktadır.
Ferdî ve sosyal hayatı düzenleme gibi ortak görevleri olan din ve devletin farklı yaklaşımlarla karşı karşıya gelmesi, aşılması gereken bir problemdir. Son günlerde bir cemaatle ilişkilendirilen müessif olaylardan dolayı devletin elindeki güce dayanarak fertlerin hak ve hürriyetlerini ortadan kaldırmak veya sınırlamak gibi bir tavrın içersine girmesi sorgulanması gereken bir durumdur. Hukuk karşısında fert ile devleti eşitleyen genel prensibin nasıl hayata geçirileceği, olağanüstü şartlarda hukukun askıya alınabilirliğini savunan tezler karşısında hukukun en temel kavramı olan adalet olgusunun nasıl ayakta tutulacağı cevaplanması gereken hususlardandır. Zira çağdaş demokrasilerde “insan hakları” ile özdeş olarak kullanılan “Hukukun Üstünlüğü” demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, hangi şartlarda olursa olsun temel hak ve hürriyetlerin hukukun güvencesi altında olmasını sağlayan hukukun üstünlüğü prensibinin nasıl hayata geçirileceği önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer bir tartışma konusu, İslam düşünce geleneğinin çağımızdaki yansımaları olarak günümüzde önemli bir yere ve role sahip olan cemaatlerin siyaset ve devlet karşısında kendisini nasıl konumlandırması gerektiğidir. Ahlak, fazilet, muhabbet, tesanüd, ittihad gibi kavramlarla içi doldurulan bir İslam medeniyeti tasavvurunun maneviyat sahasındaki ayağını temsil eden bu sivil yapıların son kertede güç, iktidar, hırs, makam gibi maddi alanlara işaret eden tartışmaların ve fundamentalist yaklaşımların odağında kalması irdelenmesi gereken bir durumdur. Bu durum cemaatlerin asli vazifelerinin ne olduğu veya asli vazifelerine nasıl döndürüleceği, kamil bir insan ve toplum modelinin inşası yolunda İslam alemindeki bunalımları aşacak açılımların öncülüğünü nasıl yapacağı sorularını da beraberinde getirmektedir.
Bu bağlamda amaç ve yöntem bağlamında iktidarı ele geçirerek ya da iktidar imkanlarından alabildiğine faydalanarak toplumu dönüştürmeyi amaçlayan İslami hareketlerin varlığı da “din”i referans göstererek çatışmacı bir yol takip eden hareketlerin varlığı da aşılması gereken esaslı problemlerdir. Zira bu anlayışların mücadele sahası haline gelen İslam dünyası her alanda kriz üretmektedir. Bu noktada Bediüzzaman Said Nursi’nin şiddet ve çatışmayı reddeden, fertlerin ıslahıyla toplumun ıslah olabileceği fikrini bir model olarak sunan, “kimin himmeti milleti ise o tek başına millettir” yaklaşımıyla hamiyet-i milliye ve diniye kavramlarını öne çıkaran, “müspet hareket” prensibiyle eleştirel yaklaşımların da çerçevesini belirleyen; devleti de adalet, meşveret ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle değerlendiren yaklaşımları önem kazanmaktadır.
Cemaat olgusunu tarihi ve sosyolojik bir gerçeklik olarak ele alan Bediüzzaman Said Nursî, beşerin nefs-i emmaresi olarak nitelediği yıkıcı değerleri temsil edenlerle hak, hukuk, adalet ve hürriyet ekseninde şekillenen Kurani değerleri temsil edenlerin mücadelesine dönüşen dünyamızda ehl-i dalaletin insani ve İslami vazifelerin ifasını engellemek için kuvvetli bir şahs-ı manevi oluşturduğuna dikkat çekmekte, “şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil” diyerek ehl-i hakkın ittifak, ittihad, vifak ve tesanüde dayanan bir şahs-ı manevi ile hakkaniyeti muhafaza etmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Cemaatleri sosyal hayatın bir temel taşı ve insan fıtratının da zaruri bir ihtiyacı olarak gören Said Nursi cemaatlerin asayiş, manevi eğitim vb. noktalardaki hizmetlerine dikkat çekerek bu yapıların “uhvevi bir cemiyet” olarak vatana ve millete zararlı cereyanlara karşı bir tesanüd noktası oluşturduğunu nazara vermektedir. Said Nursi, siyasi yönü bulunmayan bu yapılardaki herhangi bir grup üyesinin karıştığı olaylarla ilgili olarak da suçun şahsiliği ilkesini nazara vermekte, “Hükümet ele bakar, kalbe bakmaz” diyerek meselenin devlet ayağında da “Adalet-i mahza” ilkesini hatırlatmaktadır. Bediüzzaman Said Nursi; “Birisinin hatası ile başkası cezalandırılamaz”, “Hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz. Bir fert, umumun selameti için dahi feda edilmez.” “Toplumun selameti için ferdin hayatı veya hakkı feda edilemez. Hem bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez.” şeklindeki bu Kur’anî yaklaşımıyla “hukuk devleti” arayışlarına yeni açılımlar kazandırmakta, bir bütün olarak din-devlet-cemaat ilişkilerinin çerçevesini Kur’anî ölçüler ışığında belirlemektedir.
Bu açıdan uzun yıllardır bir tartışma konusu olan din-devlet-toplum ilişkilerinin cemaatler ekseninde bugün farklı fay hatlarına taşınması aşılması gereken bir problemdir. İslam dünyasını da yakından ilgilendiren bu problemin nasıl aşılacağı, din-devlet ve cemaat ilişkilerinde Kur’anî değerler etrafında yeni bir paradigmanın nasıl oluşturulacağı bu kongrenin temel amaçlarından birisidir. Bu çabanın, ülkemizi tehdit eden manevi yıkımlara, İslâm dünyasını parçalayan ihtilaf ve savaşlara karşı bir set olabileceğini düşünmekteyiz.
Biz de bunları göz önünde bulundurarak 12. Risale-i Nur Kongresi’nin konusunu “Said Nursi’ye göre Hukukun Üstünlüğü ve Adalet Ekseninde Din-Devlet ve Cemaat İlişkileri” olarak belirledik ve konuyu aşağıda çerçevesini belirlediğimiz beş masa etrafında tartışmaya karar verdik.
Masa Başlıkları ve Konular
- Masa:
“Hukukun Üstünlüğü ve Adalet”
Bugün birçok anayasanın bir ilke olarak benimsediği hukuk devleti kavramı, demokrasinin ayrılmaz bir unsuru olarak telâkki edilmiştir. Buna göre fertlerin, vazgeçilmez, hiçbir şahıs ve kurum tarafından çiğnenemez, ihlâl edilemez temel hak ve hürriyetleri vardır. Devletin hukuka tabi olması, hukuk karşısında fert ile eşit durumda bulunmasını ifade etmekte, ferdin gerektiğinde devlete karşı da korunacağını göstermektedir.
“Adalet” de insanın tarih boyunca ısrarla aradığı ve semavi kitapların da özellikle vurguladığı deontolojik bir kavramdır. Kur’an’ın dört esasından biri de “adalet”tir. “Adalet-i mahza”yı ifade eden “Birisinin hatası ile başkası cezalandırılamaz”, “Hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz. Bir fert, umumun selameti için dahi feda edilmez. Toplumun selameti için ferdin hayatı veya hakkı feda edilemez. Hem bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez.” şeklindeki Kur’anî yaklaşımın insanı merkeze alan “hukuk devleti” arayışlarına yeni açılımlar kazandıracağını düşünmekteyiz.
Hukukun temel dinamiklerinden olan “adalet” kavramının özüne uygun pratik uygulama alanları bulamaması, devlete yönelik tehditler karşısından temel adalet ilkelerinin göz ardı edilmesi, hukuk devletinin temel prensipleri, hak-adalet ilişkisi, tarihsel planda otoriter, totaliter yapıların meşruluklarını hukukla bağdaştırarak adaleti kendi çizdikleri sınırlar içine hapsetmeleri, ideal adalet anlayışının nasıl hayata geçirileceği, adalet-i mahza kavramın ifade ettiği anlam, Kur’an’ın ortaya koyduğu adalet düşüncesinin modern hukuktaki yeri, hukukun üstünlüğü ve adalet bağlamında devlet ve cemaat ilişkilerinin yöntem ve içeriği, Bediüzzaman Said Nursi’nin bu hususlardaki yaklaşımları, bu masanın tartışma konuları arasındadır.
Anahtar Kelimeler
Hukukun üstünlüğü, adalet, adalet-i mahza, adalet-i izafiye, sosyal adalet, hak, hukuk, hukuk devleti, kanun, ceza, totaliter yapılar, cebir, zulüm, masumiyet, yargı, dava, itidal, müsavat (eşitlik),ahlak, fazilet, vicdan, ibadet, kamuoyu, siyaset, cemaat, toplum, devlet
- Masa
Din, Devlet ve Cemaat
İnsanlık tarihi boyunca din ve devlet ilişkilerinin şekli, öncelik ve sonralığı, tartışmalara konu olmuştur. Batı’da derin kırılmalara ve çatışmalara yol açan din ve devlet arasındaki ilişkiler İslam dünyasında da genellikle gergin bir boyutta devam edegelmiştir. Ülkemizin sosyolojik bir gerçekliği olarak tarihi bir derinliğe sahip dini oluşum ve hareketlerin son yıllarda gelgitlere sahne olması, kamusal alan, laiklik, din ve vicdan hürriyeti noktasından cemaatlerin varlığının sorgulanması aşamasına taşınması din, siyaset, devlet ve cemaat ilişkilerinin tekrar tartışılmasına yol açmıştır.
Küreselleşen dünyada, kapitalizmin ağına yakalanan İslam dünyasında, İslami hareketlerin bundan ne kadar etkilendiği, dünyevileşmenin cemaatler üzerindeki etkisi, toplumu yukarıdan aşağıya dikey bir yapılanma ile değiştirmeyi savunan Siyasal İslam’ın geldiği nokta, din, devlet ve cemaat ilişkilerinin sağlıklı olarak yürütülmesinin imkanları, Bediüzzaman’ın “zaman cemaat zamanıdır” sözünün ne anlama geldiği, devlet ve siyaset karşısında cemaatlerin konumu, şiddete imkan tanıyan çatışmacı İslami hareketlerin varlık nedenleri, cemaat-devlet ilişkilerinin hukuk ve adalet ekseninde nasıl yürütüleceği, müsbet hareket ilkesinin önemi, manevi sahalarda cemaatlerin asli vazifesine nasıl döneceği bu masanın tartışma konuları arasındadır.
Anahtar Kelimeler
Din, devlet, siyaset, cemaat, tarikat, iktidar, güç, otorite, hukuk ve adalet, istibdat, hürriyet, muktesit meslek, temel hak ve hürriyetler, demokrasi, meşveret, meşveret-i şeriye, meşveret-i meşrua, din ve vicdan hürriyeti, İslam, sekülerizm, laiklik, dünyevileşme, hizmet, himmet, hamiyet
- Masa
İslami Hizmet Metodları ve Diyanet
Bir dinin, mensupları tarafından anlaşılıp yaşanılması ve başka insanlara da ulaştırılması tebliğ kavramının yüklediği dini bir zorunluluk olmakla birlikte tarihi bir gerçekliktir. İslam dini de ortaya çıkışından bu yana farklı yorum ve yöntemlerle insanlığa “tebliğ” edilegelmiştir. Kültürlerin sosyal ve siyasi şartlarında farklılaşan tebliğ metodlarından hangilerinin isabetli ve doğru olduğu tartışılan bir husustur. İslam tarihi açısından çok yönlü bir derinliğe sahip olan bu meselenin özellikle son yıllarda İslam dünyasında ortaya çıkan siyasi hareketler ve şiddet grupları bağlamında gündeme gelmesi düşündürücüdür. Zira, iktidar, hilafet, cihat kavramları etrafında çatışmacı bir tavır sergileyen bu hareketlerin tarihi köklere sahip tarikat ve cemaatlerle de zaman zaman aynı noktada buluşması tartışmaları alevlendirmekte, bu durum tarikat ve cemaatlerin manevi alandaki asli hizmetlerini de tehdit etmektedir. Ülkemiz açısından meseleyi sorunlu hale getiren alanlardan birini Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı ve konumu oluşturmakta; kritik noktalarda ve tartışmalarda Diyanet’in devletçi bir refleksle hareket etmesi bu kurumun varlık ve işleviyle ilgili sorgulamaları çoğaltmakta, sivil alanlara işaret eden din işlerinin hangi şartlarda ve kimler tarafından doğru bir şekilde yürütüleceği sorularını beraberinde getirmektedir.
Bu çerçevede günümüz insanı için ideal hizmet metodunun tanımına ulaşmak ve çerçevesini belirlemek, “Risale-i Nur’un hizmet metodu”nun bu tanım içindeki yerini ortaya koymak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın günümüz İslami hizmetler içersindeki yerini ve önemini incelemek, bu kurumun sivil alanlara işaret eden hususlardaki tavrını irdelemek bu masanın çalışma konularındandır.
Anahtar Kelimeler
Din, tebliğ, cemaat, devlet, siyaset, tarikat, hizmet, himmet, dinler tarihi, mezhep, mezhepler, hak ve batıl mezhepler, fırka, hidayet-dalalet, irşad, amel, itikad, tebliğ metodları, eğitim, fert, aile, toplum, ahkam-ı diniye, selefilik, Vehhabilik, Şiilik, Alevilik, sünnet, hadis, fıkıh, ahkam-ı diniye, tefrika, ihtilaf, tekfir, Diyanet İşleri Başkanlığı, din öğretimi, sahih İslam, şiddet, İslâmofobi, fundamantalizm, cihat, manevi cihat, demokrasi, hak ve hürriyetler, hukuk devleti
- Masası
Sosyal, kültürel yapılar ve Hürriyet
Farklı inanç, kültür ve fikri yapıları içinde barındıran toplumların farklılıklarını ifade edebilecekleri sosyal ve kültürel yapı oluşturmaları sosyolojik bir gerçekliktir. Asıl soru bu farklılıkların yek-diğerini tehdit etmeden birarada yaşama formülünü hangi ilkeler üzerine kuracağıdır. Ne yazık ki İslam âlemi farklılıkları barış içinde tutabilecek çoğulcu, kucaklayıcı yapılardan yoksundur. Bu bağlamda hürriyet kavramı Bediüzzaman’ın malikiyet ve serbestiyet devri olarak ifade ettiği bir dünyada bir arada barış içinde yaşamayı temin edecek bir kavram olarak hayata geçirilmeyi beklemektedir. Bediüzzaman Said Nursi “Devletler milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor” sözleriyle dünyamızdaki sosyal değişimlere dikkat çekmekte, beşer tabakaları içersinde değerlendirilebilecek cemaatlerin de dahil olduğu farklı sosyal ve kültürel yapıların anlam haritasını, adalet ve hürriyet ekseninde şekillendirmektedir. Şahs-ı manevi kavramıyla da manevi birliklere dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursi “Şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil” diyerek de Müslümanların ittifak, ittihad, vifak, muhabbet ve tesanüde dayanan birlikler oluşturmasının önemine değinmektedir. Bu bağlamda tabakatı beşer, malikiyet ve serbestiyet devri gibi kavramlar etrafında, yaşadığımız asrın bir gerekliliği olarak stk’ların, cemaatlerin yapısı ve gerekliliği, bunların doğru yapılandırılması ve geliştirilmesi için yapılması gerekenler, bu hususta hürriyetin önemi, insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, demokrasi, çoğulculuk, çok kültürlülük, farklılıklara tahammül gibi hususları insanın lehine dönüştürmede zorlanan modern toplumların hak ve adalet merkezli bir yapıya kavuşmasının yollarını nasıl bulacağı bu masanın tartışma konuları arasındadır.
Anahtar Kelimeler
Toplumsal hareketler, sosyal bağlar, tabakat-ı beşer, sivil toplum, açık toplum, cemaatler, müsbet hareket, menfi hareket, birarada yaşama muhabbet, hürriyet-i şeriye, hamiyet, uhuvvet, dostluk, dayanışma, İslam ahlakı, cehalet, zaruret, fakirlik, ihtilaf, asayiş, çatışma, isyan, darbe, protesto, eleştiri, hak, hukuk, adalet, demokrasi, temel hak ve hürriyetler, barış, eşitlik, hürmet, muhabbet, itaat, vicdan, uzlaşma kültürü
- Masa
İslam Düşünce Geleneği ve Risale-i Nur
Son birkaç asırdır ciddî dönüşümler geçiren İslam dünyasının ortaya koyacağı açılım bir çok alanda buhranlar geçiren insanlığın geleceği açısından önem taşımaktadır. Geçmiş tecrübesiyle insanlığa huzur getiren İslam düşünce geleneği Batı kaynaklı pozitivist ve materyalist akımların etkisiyle ve gerileme psikolojisiyle son iki yüz yıldır farklı tepkilerle farklı oluşumlara zemin hazırlamaktadır. Şefkat, muhabbet ve uhuvvet merkezli bu gelenekler son yıllarda da İslami fundamentalizmin kıskacında varlık savaşı vermektedir. İslam’ı şiddet ile özdeşleştiren İslam karşıtı söylemlerin İslam dünyasında da çatışmacı görüntülerle desteklenmesi, ne yazık ki, insanlığa barış ve huzuru getirecek İslami dinamiklerin hareket alanını da kısıtlamaktadır. Bu bağlamda her alanda kısıtlanmış ve engellenmiş bir zeminde yeşeren Risale-i Nur hareketi bin yıllık bir medeniyet birikimini Kurani değerler etrafında yeniden inşa edecek ve İslam düşünce geleneğinin evrensel öncülüğünü yapacak imkanlara sahip bir kaynak olarak anlaşılmayı beklemektedir. İslam düşünce geleneğinin asrı saadetten günümüze uzanan izlerini takip etmek, bir medeniyet krizinin yaşandığı çağımızda insanlığın ihtiyacı olan değerler sistemini üretecek bir medeniyet tasavvurunun imkanlarını aramak, Batı-doğu karşılaşmasında doğuyu temsil eden İslam’ın mektep -medrese, akıl-kalp, felsefe-hikmet, eski- yeni çatışmalarını aşacak şekilde kendine özgü bir paradigma oluşturmasının yollarını sorgulamak, bu arayışlar içersinde Saîd Nursî’nin ve Risale-i Nur hareketinin yerini tesbit etmek, bu masanın amaçları arasındadır.
Anahtar Kelimeler
İslam Düşünce Geleneği, tasavvuf, Risale-i Nur, fazilet, ilim, irfan, medeniyet, akıl, bilim, kelam, din, nübüvvet, inanç, kültür, mezhep, cemaat, tarikat, fırka, hidayet-dalalet, irşad, amel, itikad, amel, ahlak, adalet, eğitim, fert, aile, toplum, selefilik, Vehhabilik, Şiilik, Alevilik, tefrika, ihtilaf, tekfir, radikal İslamcılık
Risale-i Nur Enstitüsü