Mana-i Harfi
Risale-i Nur: Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-42
Son Söz
“Elhâsıl: Birinci Sözde denildiği ve ispat edildiği gibi, Her şey, ‘Bismillâh’ der. İşte, bütün mevcudât gibi, her bir zerre ve zerrâtın her bir tâifesi ve mahsus her bir cemaati, lisân-ı hal ile, ‘Bismillâh’ der, hareket eder.
“Evet, geçmiş üç nokta sırrıyla, her bir zerre, mebde-i hareketinde lisân-ı hal ile ‘Bismillahirrahmanirrahim’ der. Yani, ‘Ben, Allah’ın namiyle, hesabiyle, ismiyle, izniyle, kuvvetiyle hareket ediyorum.’ Sonra netice-i hareketinde, her bir masnu’ gibi her bir zerre, her bir tâifesi, lisân-ı hal ile ‘Elhamdülillahi rabbilalemin’ der ki, bir kasîde-i methiye hükmünde olan san’atlı bir mahlûkun nakşında, kudretin küçük bir kalem ucu hükmünde kendini gösterir. Belki her biri, mânevî, Rabbânî, muazzam, hadsiz başlı bir fonografın birer plâğı hükmünde olan masnu’ların üstünde dönen ve tahmîdât-ı Rabbâniye kasîdeleriyle o masnuâtı konuşturan ve tesbihât-ı İlâhiye neşîdelerini okutturan birer iğne başı sûretinde kendini gösteriyorlar.
Sözün evvel ve ahirinin birleştiği noktaya geldik. Birinci Söz’ün özü ile Otuzuncu Söz’ün özü aynı. Aynı noktada birleşiyor, aynı hakikati ifade ediyorlar ve her şey aslında “Bismillah” ile tevhit oluyor ve tevhidi ifade ediyor. Başında en basit ve avam lisanı ile denebilecek idrak kolaylığında ifade edilen gerçekler, sonunda tahavvül eden zerrelerin kargaşası ve karmaşası, akıl almaz muammalar içinde ifade ediliyor ve ifadeler özünde, aslı itibarı ile aynı.
Aslında mevcut olan her şey özünde aynı özellikleri taşıyor ve detaya inildiğinde tevhit noktası zerre olarak ortaya çıkıyor. Alemin kesretinin zerrede tevhide dönüşümü ise asla ve öze, gerçek manasına yani Yaratıcısı hesabına ele alındığında ortaya çıkıyor. Birinci Söz’de ifade edilen basit ölçücük varlık aleminin her yerinde; hem zerrede hem güneşte geçerli. Yapılan iş yapanın kuvvetinin ve özelliklerinin çok üzerinde ise, bu iş onun tarafından yapılmıyor; ancak, yapıyor gözüken unsur, bu işi yapabilecek kuvvette birinin adına hareket ediyor hükmü varlık aleminde işleyen en basit mantık kaidelerinin bir sonucu. Bu hüküm aslında her şey için, her mahluk için geçerli. Hele zerrede daha da berraklaşıyor. O küçücük cesameti ile, varlık ve yokluk arasında gezinen haliyle zerre, adeta kâinatı omuzlarında taşıyormuş gibi gözüküyor.
Maddi güç ve kabiliyetler ile ortaya çıkan eser arasındaki uyumsuzluğun en açık şekilde görüldüğü yer belki de zerre ve kâinatın bileşim noktası. Bu anlamda zerre noktası birlik ya da tevhit noktası oluyor. Yapan o değil, yalnızca Yapan ya da Yaratanı ifade ediyor, yani “Bismillah” diyor. “Ben Allah’ın namiyle, hesabiyle, ismiyle hareket ediyorum.” diyor ve tek zerre, aynı zerre, zerre taifelerine dönüşüyor. Kimi zaman bir çekirdek, kimi zaman meyve oluyor. Aynı zerre dağlar, taşlar, yağmurlar, ağaçlar, çiçekler, böcekler, filler, gezegenler ve yıldızlar oluyor. Kâh bir kelebeğin kanadını, kâh gök yüzünü tezyin eden güzellikleri dokuyor. Aslında kendinden olmadığını başlangıçtaki “Bismillah” ile ifade ettiği için bu güzellikler de zerre ve bütün güzelliklerin Yaratıcısını öven kasidelere dönüşüyor ve her türlü güzelliğin zerreden şemse nerede ve kimde gözükürse gözüksün, kimden sudur ederse etsin aslında O’na ait olduğu bütün zerrelerde ve zerrenin gezdiği her yerde son söz olarak ortaya çıkıyor. Yani her şey sonunda “Elhamdülillah” diyor, bütün övgüleri, alkışları ve medihleri asıl sahibine, Halık-ı Kâinata yönlendiriyor.
Zerre, kudret kaleminin mülk aleminde yansıyan ucu, musika-i ilahiyeyi terennüm eden plağın işitilen seslere dönüşümündeki ilk basamakta yer alan kristal başlık gibi. Her şey ve her bir şey başı “Bismillah” sonu “Elhamdülillah” olan evveli ve ahiri parlak latif kasidelere dönüşüyorlar. Sanki varlıklar adedince plaklar ya da CD’ler var ve zerreler bunları okuyan kayıtlarını duyulabilen seslere, görülebilen görüntülere çeviren işleyişin ilk basamağındaki iğne ucu ya da kristal başlık gibiler. “Büyük Patlama” diye ifade edilen bir başlangıç besmelesi ile bütün mahlukat binler başlı bir fonograf gibi dönmeye başlamış ve tesbihat-ı İlahiye neşidelerini neşrediyorlar, okuyorlar. Böceğin inceliğinde, kelebeğin güzelliğinde, arının çalışkanlığında, gök yüzünü tezyin eden yıldızların muhteşemliğinde ve sonsuz uzayın derinliklerinde hep bu umumi musikadan nağmeler var. Mevcudatın her bir yanından yükselen Ya Rahim, Ya Kerim, Ya Mecid, Ya Melik, Ya Kuddüs, Ya Mü’min, Ya Müheymin, Ya Kahhar… terennümleri bir araya geldiğinde hepsi birlikte Ya Allah dermişçesine bütünleşiyor ve zerre kainat plağının nağmelerini, varlık CD’sinin kayıtlarını okur bir hal sergiliyor.
Başlangıçta zerrelerle “Bismillah” ve geldiğimiz şu noktada iliklerimize ve zerrelerimize işlercesine zerrelerle “Elhamdülillah” dedirten Rabb-ı Rahim’imize zerreler adedince ve zerrelerle ifade edilen hakikatler ve esma adedince hamd ü senalar olsun.