Portre
Demokrasi Şehidi Adnan Menderes
Cumhuriyet tarihinin mümtaz başbakanlarından olmasına rağmen, öldükten sonra kıymeti anlaşılan şahsiyetler arasında yerini aldı. Yaptıklarından dolayı değil yapmadıklarından sorumlu tutularak, haksız yere idam edildi. İdamına ihtilalciler karar vermiş ve onu makamından ettikleri günü resmi bayram ilan etmişken, yine bir ihtilalci grup tarafından itibarının iade edilmesi ve söz konusu bayrama son verilmesi kaderin garip bir cilvesi olarak tecelli etmiştir. Türkiye demokrasiyi onun döneminde tanıdı ve halk, demokrasinin nimetlerinden onun döneminde istifade etmeye başladı.
Türk siyaset ve devlet adamı olan Menderes, 1899 yılında Aydın’da doğdu. İzmir’de İttihat ve Terakki Okulu ile Kızılçullu Amerikan Kolejini bitirdi. I. Dünya Savaşı sırasında yedek subay olarak askere alındı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine, Ay-yıldız direniş gurubunun kurucuları arasında yer aldı. Fethi Okyar tarafından kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Aydın’da örgütlenmesi ve il başkanlığını üstlendi (1930). Bu partinin kapatılması üzerine CHP’ne geçerek, 1931 seçimlerinde Aydın milletvekili oldu. Milletvekilliği sırasında eğitimini de sürdürerek Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi. Toprak reformu çerçevesinde toprak mülkiyetine sınırlama getirilmesi çalışmaları üzeri partisiyle ters düştü.
Celal Bayar, Fuad Köprülü, Refik Koraltan ile birlikte Demokrat Partiyi kurdu. 21 Temmuzda yenilenen seçimlerde Kütahya milletvekili seçildi (1946). Halka yönelik faaliyetleri, etkili konuşmaları ve demokrasiyi tabana yayma çalışmalarının neticesinde partisi, 14 Mayıs 1950 seçimlerini ezici bir çoğunlukla kazanarak iktidarı CHP’den devraldı. Celal Bayar’ın cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine, parti başkanı ve başbakan oldu (Mayıs 1950). Daha sonra yapılan 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanarak iktidarını devam ettirdi. Ancak, vatandaşın oyuyla oturduğu koltuktan 27 Mayıs 1960 ihtilaliyle indirildi ve İmralı Adası’na hapsedildi. Tutukluluğu süresince gayri insanı muamele görüp, adil olmayan bir muhakemenin neticesinde idam cezasına çarptırıldı ve cezası infaz edildi (Eylül 1961).1
Yıllar süren tartışmalar sonucunda, bizzat ihtilalciler tarafından dahi savunulamayacak şekilde mağduriyeti tarih önünde aşikar olan Menderes’in itibarı iade edilerek, yapılan devlet töreniyle naaşı Topkapı’da yaptırılan anıtmezara nakledildi.
Menderes ve Ezan-ı Muhammedî
Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanıp iktidara geldikten sonra yaptığı ilk icraatlardan birisi, on sekiz yıldan beri inananları rahatsız eden ezanın Arapça aslıyla okunması yasağının kaldırılması olmuştur.
Seçimden 20 gün sonra yayınlanan demecinde Menderes; Herkesin dini vecibe ve ibadetlerini yerine getirebilmesini, vicdan hürriyetinin gereği ve laikliğin esası olarak ifade etmiştir. Bu yüzden ezanın asliyetiyle okunması yasağının devamı laikliğin gereği değil aksine, bunun ihlali olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca, bu yasak devam ederken cami içinde bütün ibadet ve duaların Arapça olarak yapıldığını ifade ederek, bir bakıma yasağın mantıksızlığına dikkat çekmiştir.2
Ezanın serbestisine imkan veren kanun teklifinde; Anayasanın, vicdan hürriyetinin dokunulmazlığı ilkesine rağmen, din ve vicdan hürriyetinden vatandaşı herhangi bir sebeple kısmen veya tamamen mahrum etmenin, müeyyide koymanın yanlışlığı ifade edilmiş ve laiklik esasına uygun düşmediği izah edilmiştir. Manevi huzursuzluğa sebebiyet veren yasağın kaldırılması vatandaşlara huzur ve vicdan rahatlığı getireceğine vurgu yapılmıştır.3
Menderes Hükümetinin bir ayı dahi dolmadan meclise kanun teklifi vererek yasağın kalkmasını sağlamış ve Ramazan ayının başına tevafuk eden serbestiyetin sağlanması, halk nezdinde büyük bir memnuniyete vesile olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri, Ezan-ı Muhammedi’nin (a.s.m.) neşriyle Demokratların on kat güçlendiğini beyan etmiştir.4
Adnan Menderes ve Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman Said Nursi, 1923 yılı başında Mecliste yaptığı konuşmanın ardından, Ankara’nın siyasi havasından rahatsız olup Van’a giderek, mesaisinin tamamını iman hizmetine teksif etti. Yıllarca siyasi atmosferi, basını takip etmediği gibi İkinci Dünya Savaşı sırasında dahi dünya ile alaka kurmadı. Ancak, savaşın acı sonuçlarından da kaynaklanan hürriyet arayışları ve bizdeki yansıması olan çok partili hayata geçişle birlikte siyasetle alakadar olup Demokratları destekledi.
Menderes’i açık bir şekilde destekleyerek talebelerini de bu doğrultuda yönlendirdi. Bu desteğinin sebeplerini muhtelif vesilelerle izah etmiştir. Bu izahlarının bir kısmı şöyledir:
Demokratları küfre karşı muhafaza edip destekliyoruz. Desteğimizi çekersek Demokratlar yıkılacak ve küfür ortaya çıkacaktır.5 Menderes komünizm, anarşizm tehlikesini bertaraf etmek, dinsizlik hareketini durdurmak konusunda Risale-i Nurların önemini anlamış olup, bu Nurların okullarda ders kitabı olarak okutulması için etrafındakileri iknaya çalışmaktadır.6 Adnan Menderes Nurların neşri için maarif vekili Tevfik Beye emir verdi.7 Menderes İslamiyet’in ulviyetini anlayan samimi bir Müslüman’dır.8 Adnan Menderes’le çok alakadarım. O’nu duama dahil ettim.9
Bediüzzaman Hazretleri bir yandan Demokratları desteklemiş, diğer yandan da ikazlarıyla onlara Kur’an hakikatlerini hatırlatmaya devam etmiştir. Menderes’e bir mektup yazarak, İslam’ın çok önemli olan ancak günümüz siyasi cereyanları tarafından dikkate alınmayan ve ihmali büyük cinayetlerin işlenmesine sebep olan üç hususa özellikle dikkatini çekmiştir:
1- “Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz” (En’am Suresi, 164. ayet) esası, tarafgirlik ve particilikle ihlal edilmemeli, bu tehlikeye karşı İslam kardeşliği esas alınıp Kur’an’ın söz konusu hükmü dayanak yapılmalı.
2- “Kavmin efendisi, onlara hizmet edendir” şeklindeki Peygamber (a.s.m.) emri hayata geçirilmeli, memuriyetin bir hizmetkarlık olduğu şuuru yerleştirilmelidir. Memurluk, hakimiyet ve tahakküm aracı olmamalıdır. Memuriyeti hizmetkarlıktan çıkarıp tahakküme dönüştürmek, kıblesiz namaz kılmaya benzer.
3- “Mümin mümine karşı bir binanın kenetlenmiş taşları gibidir” hadisini esas yapıp hariçteki düşmanlara karşı dahildeki adavet unutulmalı, dayanışma sağlanmalıdır. Bu esas göz önüne alınırsa sosyal hayatı sağlam temele oturtmak mümkün olacaktır.10
Üstad, Menderes’i ziyarete giden talebelerine; kendisinden selam söylemelerini, kendisini dindar bir vekil olarak bildiğini, onun hatırı için bu memlekette kaldığını, kendilerine yardımcı olunmasını söylemiştir.11 Menderes selamı hürmetle almış ve kendilerinin müsterih olmalarını, arzularının yerine getirileceğini beyan etmiştir. Bilahare Menderes’in, milletvekili Tahsin Tola’ya: Seni vazifelendiriyorum. Hemen faaliyete geçin, Diyanet İşlerine gidin…. Eyüp Sabri Efendi (Hayırlıoğlu) ile görüşün… Risale-i Nurları neşretsin,12 dediği ifade edilmektedir.
Bediüzzaman’ın Menderes ve kendisi ile ilgili tespiti de çok dikkat çekicidir. “Menderes bir din kahramanıdır. Dine büyük hizmetleri olmuş ve olacaktır. Fakat Adnan Bey arzu ettiği hizmetinin semeresini göremeyecektir. Benim de dine hizmetim olmuştur. Ketm etmeyeyim… Ama ben de hizmetimin semeresini Adnan Bey gibi göremeyeceğim. Her ikimizin de hizmetlerimizin semeresi ileride görülecektir.”13
Bediüzzaman’ın Menderes’e desteğinden en çok rahatsız olanların başında CHP lideri İnönü gelir. Bu konuda gerek kendisi, gerekse partisinin yayın organı gibi hizmet gören bazı gazeteler çok sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Üstad’ın Ankara ziyareti mecliste çok sert tartışmalara sebep olmuştur. İnönü’nün meclis kürsüsünde Menderes’e hitaben: “Siz şeriatı hortlatıyorsunuz, irticayı hortlatıyorsunuz. Bediüzzaman’ı gezdiriyorsunuz…” sözlerine karşılık Menderes’in:
“Allah aşkına, Paşa niçin bu kadar dinden, dindarlardan rahatsız oluyor, öleceğini bilmiyor mu? Şimdiye kadar kendisine ne zararları dokunmuştur. Bütün hayatını dine vakfetmiş bir pir-i faniden ne istiyor? Niçin eziyetinden hoşlanıyor, niçin meşakkat çekmesinden hoşlanıyor, niye bu kadar dine ve dindarlara karşıdır, anlayamıyorum?” cevabı üzerine İnönü:
“Efendim siz, Atatürkçülerle istihza ediyorsunuz. Öyle zaman gelecek ki, sizi ben dahi kurtaramayacağım” şeklindeki meşhur tehdidini savurmuştur.14
Üstad’ın 23 Mart 1960’da vefatından iki ay sonra Demokrat Parti iktidarı da ihtilalciler tarafından sona erdirildi ve Demokratlara on yıllık hizmetlerinin bedeli hapisler, sürgünler ve üç idamla ödetildi!
Dipnotlar:
1. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 15. Cilt, s 7995-96.
2. Köprü Dergisi, Sayı: 66, s. 96.
3. A.g.m. s. 102.
4. Emirdağ Lahikası, s. 396.
5. Necmeddin Şahiner, Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatıyor, II. Cilt, s. 359.
6. A.g.e. IV. C. s. 157-158
7. A.g.e., s. 367.
8. A.g.e., s. 160.
9. A.g.e., s. 182.
10. Emirdağ Lahikası, s. 396.
11. A.g.e. s. 302; Şahiner, s.243.
12. Şahiner, IV. Cilt, s. 276.
13. A.g.e., III. Cilt, s. 276.
14. A.g.e., s. 277.