Cemal Yener Tosyalı Cad. No: 61, Vefa, Süleymaniye - Fatih, İstanbul +90 212 513 1110
Biliniz ki, bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyilikleridir.
Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, malımızı harap ettiler. Ve dini rüşvet verip, dünyayı da kazanamadılar. Medeniyetin günahları iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına râcih gelmekle, beşer iki Harb-i Umûmî ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşaallah istikbaldeki İslâmiyetin kuvvetiyle, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umûmîyi de temin edecek.

Evet, Avrupa’nın medeniyeti fazilet ve hüda üstüne tesis edilmediğinden, belki heves ve heva, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden; şimdiye kadar medeniyetin seyyiatı hasenatına galebe edip ihtilâlci komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle; Asya medeniyetinin galebesine kuvvetli bir medar, bir delil hükmündedir. Ve az vakitte galebe edecektir.

Acaba istikbale karşı, ehl-i iman ve İslâm için, böyle maddî ve manevî terakkiyata vesile ve kuvvetli, sarsılmaz esbab varken ve demiryolu gibi istikbal saadetine yol açıldığı halde, nasıl me’yus olup ye’se düşüyorsunuz ve âlem-i İslâmın kuvve-i mane- viyesini kırıyorsunuz? Ve yeis ve ümitsizlikle zannediyorsunuz ki “Dünya herkese ve ecnebilere terakkî dünyasıdır; fakat yalnız bîçare ehl-i İslâm için tedennî dünyası oldu” diye pek yanlış bir hataya düşüyorsunuz. Madem meylü’l-istikmal (tekemmül meyli) kâinatta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten derc edilmiş; elbette beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa, istikbalde hak ve hakikat âlem-i İslâmda nev-i beşerin eski hatîatına keffaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşaallah.

Evet, bakınız, zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor ki, mebde’ ve müntehası birbirinden uzaklaşsın. Belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor. Bazen terakkî içinde yaz ve bahar mevsimi gösterir, bazen tedennî içinde kış ve fırtına mevsimi gösterir. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umûmî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz.

Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı, s. 105

Medrese-i Yusufiye Mektupları

Çok emarelerle, inayet altındayız

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Madem biz, çok emarelerle, inayet altındayız ve madem gayet çok ve insafsız düşmanlara karşı Risale-i Nur mağlûp olmadı, Maarif Vekilini ve Halk Fırkasını bir derece susturdu ve madem bu kadar geniş bir sahada ve meselemizi pek ziyade i’zam ile hükûmeti telâşa düşürenler, her halde iftiralarını ve yalanlarını bir derece setretmeye bahaneler ile çalışacaklar; elbette bize lâzım, kemal-i teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak ve bilhassa inkisar-ı hayale düşmemek ve bazen ümidin hilâf-ı zuhuruyla me’yus olmamak ve muvakkat fırtınalar ile sarsılmamak!

Evet, gerçi inkisar-ı hayal, ehl-i dünyada kuvve-i maneviyelerini ve şevklerini kırar; fakat meşakkat ve mücahede ve sıkıntıların altında inayet ve rahmetin iltifatlarını gören Risale-i Nur şakirdlerine, inkisar-ı hayal, gayretlerini ve ileri atılmasını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor.

Kırk sene evvel, ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkata isnadıyla tımarhaneye sevk ettiler. Ben onlara dedim: “Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum; o çeşit akıldan istifa ediyorum; [Arabî ibare meali: ‘Her insan delidir. Fakat hevanın derecesine göre delilik farklılık gösterir’] kaidesini sizlerde görüyorum” demiştim. Şimdi dahi beni ve kardeşlerimi şiddetli bir mes’uliyetten kurtarmak fikriyle, bana, mahrem risale cihetiyle ara sıra bir cezbe, bir cinnet-i muvakkata isnad edenlere aynı sözleri tekrarla beraber, iki cihetle memnunum:

Birisi: Hadis-i sahihte vardır ki: “Bir adam kemal-i imanı kazandığına, avâm-ı nâsın akıllarının tavr-ı haricindeki yüksek hallerini mecnunluk, divanelik saymaları, onun kemal-i imanına ve tam itikadına delâlet eder” diye ferman ediyor.

İkinci Cihet: Ben, bu hapisteki kardeşlerimin selâmetleri ve necatları ve zulmetten kurtulmaları için, değil yalnız bir divanelik isnadını, belki kemal-i fahr ve ferahla tamam aklımı ve hayatımı feda etmesini kabul ediyorum. Hatta siz münasip görürseniz, o üç zatlara benim tarafımdan bir teşekkürname yazılsın ve onları manevî kazançlarımıza teşrik ettiğimiz bildirilsin.

Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, mektup no: 77, s. 375
0

Enstitü Sayfası
Kainat, ism-i Kayyum ile ayakta duruyor. Eğer ism-i Kayyum’un tecellisi bir an kesilse, alem mahvolacak. Kainatta her şey mükemmel bir denge üzerinde kaimdir. Ve bütün isimlerin birbirine ayine olması gibi; ism-i Kayyum’un penceresinden baktığımızda da, sair isimlerin bir kuğu güzelliğinde gözlerimizin önünden süzülüp geçtiğini görmemiz mümkündür. Yıldızlardan hücrelere ve atomlara varıncaya kadar bütün mevcudat bu sırla ayaktadır. keep reading
0

Enstitü Sayfası
Bediüzzaman’ın hukuk telakkisinin (hatta sosyal görüşlerinin), belki de en esaslı ve çarpıcı yönünü adalet-i mahza ve adalet-i izafiye ayırımı ve adalet-i mahzaya yaptığı vurgu ile birlikte adalet-i izafiyenin sosyal ve fıtri şartların bir sonucu olarak kabul edilebileceğini söylemek, pek de mübalağalı olmasa gerek. keep reading
0

Hayatı
Kendisinin daha sonra “Eski Said” dönemi diyeceği, hayatının ilk kısmında felsefe ve akli ilimlere uygun bir meslek arar. Yalnızca kalple hareket etmeyi yeterli ve tatminkar bulmadığı gibi kalpten uzak olan aklın da tek başına kendisini kurtaramayacağının fakındadır aslında. keep reading
0