Mana-i Harfi
Hücre zarı, “Esmâ” dokunmuş bir kumaş gibidir
Canlı bedenlerinin temel birimi olarak tarif edebileceğimiz hücre, esas olarak iki kısımdan oluşmaktadır: Nükleus ve sitoplazma. Nükleus, sitoplazmadan, etrafını saran bir zarla ve sitoplazma da etrafını saran bir zarla çevresini saran hücre dışı sıvıdan ayrılmaktadır. Hücreyi oluşturan farklı maddeler toplu halde protoplazma olarak adlandırılmakta ve protoplazmada esas olarak beş madde bulunmaktadır: Su, elektrolitler, proteinler, yağlar ve karbonhidratlar. Canlılığın en küçük birimi olan ancak bir mimari harikası olan hücre, girintileri, çıkıntıları ile kıvrımları ile ve her kıvrımındaki hikmetler ve gayeler ile hayatın gerisindeki, canlılığın özündeki maddeyi ortaya koyan açık bir delil gibidir.
Yalnızca, hücre zarının hücre içindeki sitoplazmanın özelliklerini muhafaza edecek, hücre dışından elektrolitlerin girişine izin verecek ve yine sitoplazmadan çıkışı çok hassas bir şekilde kontrol edecek bir yapıda oluşu, mutlak bir iradenin göstergesidir. Sırf hücrenin zarındaki özelliklere bakıldığında; iki kat yağ tabakasına yer yer ama çok kasıtlı ve anlamlı yerleştirilmiş proteinler ile mükemmel bir nizam ve bir insandaki trilyonlarca hücrede teker teker bu nizamın olması ve milyarlarca insan bulunması, üstelik sayısız türde canlıların varlığı akıl almaz bir irade ve sonsuz bir kudreti gerekli kılıyor. Hücre zarı, kumaş türünde bir maddeden yapılmış olsa bile, bütün hücrelere yetişecek kadar miktarın yapımı belki dünya dolusu fabrikanın hiç durmaksızın çalışmasını gerektirecekti. Sadece yapılacak işin dokuma olmasına rağmen ortaya böyle bir sonuç çıkıyorsa, bir de bu kumaşın yağmur geçirmez oluşunun nasıl bir maliyet getireceğini tahayyül edin. Hele hele, istediğiniz şeyi geçirip istemediğinizi geçirmeyen, mesela kışın yalnızca sıcağı geçiren, yazın sıcağın geçmesine engel olan bir kumaş olursa durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Hücre zarı ise lazım olanları, lazım olduğu miktarda içeri alan ve içten dışa çıkması gerekenleri de gerektiği miktarda ve çok ince hesapla çıkaran bir kumaş gibi. Her insanın 75 trilyon hücresine yetecek şekilde, insanların ve diğer bütün canlıların hücrelerinin ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda ve üstelik sürekli doğumların olduğu bir alemde kesintisiz olarak ve aksaklık olmaksızın dokunuyor. Sonra her hücrenin kendi fonksiyonlarına uygun olarak, aldığı şekle uygun tarzda sanki kesiliyor, biçiliyor ve dikiliyor. Üstelik hücrede meydana gelen değişikliklere uygun tarzda değişim sergiliyor. Sanki şuurla hareket ediyormuşçasına hücre dışı ve hücre içi arasındaki dengenin muhafazasında mükemmel bir kontrol mekanizması gibi iş görüyor.
Şimdi bu hali bir bütün olarak görmeye çalışalım: Her ikisinde de 23 adet kromozom olan ve akıl almaz kapasitede bilgi yüklenmiş iki hücrenin birleşmesi ile 46 kromozomluk ilk hücre oluştu. Bu hücrenin oluşabilmesi için varlık aleminin ve kainatın bütün geçirdiği süreçleri yaşamış, galaksiler ve samanyolu galaksisi oluşmuş, dünya kurulmuş olmalıydı. Hücrenin yapısında yer alan su, elektrolitler, proteinler, yağlar ve karbonhidratlar 109 adet temel elementin faklı birleşimleri ile hazırlanmış olmalıydı. Ardından fıtrî kanunlar olarak adlandırılan işleyişteki şuur, tanzim, mizan, tasarruf ve tezyin kendini göstermeli, ard arda gelen değişimler, bölünmeler ve başkalaşmaların her anında her yeni duruma uygun hücre zarları tekrar tekrar halkedilmeli, bunlara lazım olacak malzemeler her an hazır bulundurulmalı ve bütün zarlar aynı tezgahtan çıkmışçasına her insanda ve dünyanın her yerinde benzer özelikler sergilenmeliydi. Sonra çok ince kıvrımlar, girintiler ve çıkıntılarla çok küçük bir alana, çok geniş ve fazla sayıda unsur sığdırılabilecek ince bir mimari yani hassas bir tasvir ve kusursuz bir tasarruf gerekliydi. Bütün bu işleri tanzim eden merci tek olmalıydı. Çünkü, Afrika’da, Asya’da, Amerika’da dünyanın her yerinde aynı tezgâhın ürünü ve aynı modelistin, stilistin tasarımları gibi gözüken zarlar adeta bu tekliğe işaret ediyorlar. Sonra bu zarların kalıcılığı ve idamesi için varlık sistemi, bütün gök cisimleri, güneş, ay, yeryüzündeki ağaçlar, toprak, kısacası şu an mevcut olan her şey her an var olmalıydı.
Bütün bu ifadeler, hücre zarının bir Musavvir, Munazzım, Kadir ve Kayyum’a işaret ettiğini gösteriyor. Hücre zarı biraz daha irdelense her bir isme, Zat-ı Zülcelal’in Esma-i Hüsna’sına işaretlerle dolu olduğu görülecektir. Bu haliyle hücre zarı, sanki üzerinde “Esmâ” dokunmuş ve canlıları bütünüyle kuşatan bir kumaşa benziyor. Her an dokunan, hücreden insana hiçbir canlıyı örtüsüz ve korumasız bırakmayan ve sanki üzeri altın yaldızlarla bezenmiş esma ile göz kamaştıran bir atlas, yumuşak bir kadife… Belki de cennet hurilerinin latif libaslarının dünyevi numuneleri…