Mana-i Harfi

Hücre Bir Nokta, İnsan Bir Elif

Yaşadığımız alem, melekût ya da esmâ boyutunun soyut, sınırsız özelliklerinin güzellik ve gözükmek arasındaki kâinat kadar geniş ve ince bir sır ile mülk ya da varlık şekline dönüştüğü bir teşhir yeridir. Sınırsızlığın sınırlı varlıklarla ve sınırlı özellikler içinde, soyutun somut şekilde ve şeffafiyetin teşahhusat ile ifade edildiği bir düzende yaşıyoruz. Bu, bir sanatkârın içindeki duyguları resim, müzik, şiir gibi somut yapılarla ya da bir yazarın düşüncelerini kelimelerin sınırlılığında ifade etmesine benzer bir hal olmalı.

Bu şekilde ifade edilmek durumunda olan sınırsız güzellikleri her şeyiyle itibarî, farazî, izafî ve tebeî olan bir alemde zaman zaman dünya ile hücrenin ya da mikrobun, kâinat ile insanın aynı özellikleri taşıdığını, sanki birimde bütünün var olduğunu gözlüyoruz. Varlık aleminde Einstein’ın meşhur izafîyeti ve görecelilik her tarafı kuşatmış gibi.

İnsan hücreye göre büyük, dünya insana göre büyük ve güneş dünyaya göre büyük. Yani hep bir şeylerin bir şeylere göre bazı sıfatların derecelerini aldıkları bir alemde yaşıyoruz. Varlık aleminde belirli bir sıfatın derecesinin neye göre olduğunu izah ihtiyacı duyuyoruz. İmâm-ı Mübîn ya da Levh-i Mahfuz-u Azâm’ın her şeyi kuşatan ve tekleştiren, birleştiren ya da tevhid eden halinin sınırlılık içinde ifadesinde, sınırların ve sınırlıların birbirine göre halleri ile sınırlı şuurların, sınırlı bedenlerin gerisindeki sınırsız ruhlara ulaştırıldığı muhteşem bir işleyiş olmalı bu.

Trilyonlarca hücrenin oluşturduğu insan, bir yönüyle trilyonlarca insan gibi, milyarlarca insanın oluşturduğu alem, bir yönüyle milyarlarca alem gibi… Hücrede insanı, insanda alemi bulmak mümkün. Bu yönüyle bakıldığında alemin ya da kâinatın sırları tek noktada, teklik noktasında toplanmış gibi… Bu, bir yönüyle Sanatkârın tekliğine, bir yönüyle de kudretinin sonsuzluğuna işaret ediyor. Çünkü kâinatın büyüklüğünü bir zerreye, insanın özelliklerini bir hücreye sığdırabilmek, sonsuz bir kudretle, ancak mümkün olabilir. Her şeyde bir şeyi, bir şeyde her şeyi ifade edebilmek, ancak Kadir-i Küll-i Şey’e mahsus bir özelliktir.

Hücre bu yüzden, çok karmaşık, incelikle dokunmuş her bir unsurunda sayısız hikmetler bulunan bir canlılık birimi şeklinde yaratılmış olmalı. Bu, esmânın, İmam-ı Mübîn’in ya da Levh-i Mahfuz’un letafetinin; madde üstü, soyut, sınırsız oluşunun da bir ifadesidir aynı zamanda. Ancak manaların soyutluğu bir kelimenin sınırlılığına sığabilir.

Oysa bizim alemimizdeki, benliğimizdeki katılık, maddîlik ve teşahhusât ile sınırlandırılmışlık gerçeği de maddeye hapsetmiş. Laboratuarda incelemek, gözle görebilmek, algılarımıza muhatap olmak, ölçülebilmek gerçeklik tanımımızı ve gerçek anlayışımızı şekillendiren temel unsurlardır. Oysa geçicilikleri, her an dağılıp kaybolmaya eğilimleri ile maddî unsurlar, hakikatin ve gerçekliğin aslını, özünü ifade etmekten çok uzaklar. Sonsuzluk ve beka aslî boyutu ile sınırlılık ve fenaya, yok olmaya mazhar varlıklarla ifade edilemez. İfadeler ancak birer işaret, birer davet, idraki için birer ölçücük gibidir. Bu, sanatkârın ya da yazarın ağzından, kaleminden dökülen kelimelerin hiçbir zaman ruhundaki mananın aynını ifade edememesi gibi bir haldir.

Hücre harfi insan kelimesini ifade ediyor, insan kâinat kitabını ifade ediyor. Bu yaklaşımla geriye doğru geldiğimizde insan aynı zamanda bir kitap, hücre aynı zamanda bir kelime ve bir kitaptır. İşte bu sınırlılığa sığdırılan insan kelimesi ve kâinat kitabı, bu harfin Yazar’ının büyüklüğüne ve kudretinin sonsuzluğuna bir işarettir.

Hücre küçüktür; küçücük insan bedenine yetmiş beş trilyonu yani binlerce dünya nüfusu kadarı sığar. Ancak bu küçüklükle sonsuzluğa bir işarettir. Sonsuzluk hücrenin sınırlılığına aslî boyutu ile sığmaz. Ancak hücre sonsuzluğun işareti olabilir. Saymakla bitmeyen özellikler, bu küçücük varlık için yazılan ciltlerle kitap, sırf onu ifade etmek ve anlamak için kurulan enstitüler bu halin bir yansıması olmalıdır.

Hayat, kâinatın üzerinde döndüğü müthiş eksen ve hücre, hayatı ifade eden noktadır. Rezzak, Kadir, Muhyî, Mümit gibi pek çok isim, belki her isim hayat ile cilalanıyor. Hayatı ifade eden nokta ise hücredir. Hayatın ifadesi bütün isimlerin, yani esmânın küllî olarak ifadesidir aynı zamanda. Zerre bir nokta, hücre bir elif; hücre bir nokta, insan bir elif; insan bir nokta, kâinat bir elif… Varlık, noktalar ve eliflerin ahenkle eğilip bükülmeleri, kıvrılmaları ile akıllara durgunluk veren ifadeleri her an sergiliyor. Bu ahengin, hikmetin, uyumun gerisinde noktayı, elifi çeviren bir el olması gereği, ahengi ifade eden ve ardından ahenkle iş gören, hikmeti ifade eden ve ardından hikmetle iş gören bir Kadir-i Külli Şey’in ilhamıyla gözüküyor. Varlık bir nimet ve onun gerisindeki işleyişleri gösteren Rahmet Sahibi’nin kelâmına kulak verip, gösterdiklerine bakıp iman edebilmek ve varlığın sesini dinleyip zevk edebilmek çok daha büyük bir nimet.

Author


Avatar