Mana-i Harfi
Risale-i Nur: Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-16
Levh-i Mahfûz Kâinatın Şifresidir
“Şu defterin vücudu Yirmi Altıncı Sözde, hem Onuncu Sözün haşiyesinde ispat edilmiştir.”
Yirmi Altıncı Söz’ün Üçüncü Mebhas’ı, kader defterinin varlığını izaha şu şekilde devam etmektedir: “Şimdi, vücudundan sonra her şeyin sergüzeşt-i hayatı yazıldığına delil ise, âlemde Kitâb-ı Mübîn ve İmâm-ı Mübîn’den haber veren bütün meyveler ve Levh-i Mahfuz’dan haber veren ve işaret eden insandaki bütün kuvve-i hâfızalar birer şâhiddir, birer emâredir. Evet, her bir meyve, bütün ağacın mukadderât-ı hayatı onun kalbi hükmünde olan çekirdeğinde yazılıyor. İnsanın sergüzeşt-i hayatıyla beraber, kısmen âlemin hâdisât-ı mâziyesi, kuvve-i hâfızasında öyle bir sûrette yazılıyor ki, güyâ hardal küçüklüğünde bu kuvvecikte, dest-i kudret, kalem-i kaderiyle insanın sahife-i a’mâlinden küçük bir senet istinsâh ederek, insanın eline verip, dimâğının cebine koymuş. Tâ, muhasebe vaktinde, onunla hatırlatsın; hem, tâ mutmaîn olsun. Ki, bu fenâ ve zevâl herc ü mercinde bekà için pek çok aynalar var ki, Kadîr-i Hakîm, zâillerin hüviyetlerini onlarda tersîm edip, ibkà ediyor. Hem, bekà için pek çok levhalar var ki, Hafîz-i Alîm, fânîlerin mânâlarını onlarda yazıyor.”
Bu satırlar, teknolojik imkanların çok arttığı günümüz insanı tarafından, daha kolay anlaşılabilecektir. Çünkü, çevremiz bu manaların müşahhas örnekleri ile doludur. Düğününü videoya alan insanlar, hayatını fotoğraflarla kaydedenler, hız limitini aştığı radarla tespit edildiğinde itiraz edince arabasının fotoğrafı önüne konanlar ve daha pek çok örnek… Aslında hayatımızı kolaylaştırmak ve refahımızı artırmak için ortaya konan teknolojik ürünler, bize bu kayıt hakikatini yaşattıkları için kainat kitabında bu yönleri ile de ayrı bir mana ifade ediyorlar.
Tıbbın verilerine göre, insan hafızasına ulaşan her şey, her tür algı kaydediliyor. Adeta gözler video kamera, hafıza da çok yüksek kapasiteli bir CD veya CD-ROM gibi. Yani hafızanın kayıtlarını videoda izlemeyi sağlayacak bir teknolojik imkan olsa, kişinin hatırladığı ya da hatırlamadığı her ses ve görüntü tekrar izlenebilecektir. Hatta ileride hayal edilen hologramlar gerçekleşirse ses, görüntü, koku ve hatta belki de dokunmayı da içine alacak şekilde olaylar tekrar canlandırılabilecektir. Çok daha ileri bir boyutta düşünülürse, zerrelerin en küçük zaman dilimindeki her halinin, mülk dairesi kuralları ile kaydedildiği ortaya çıkmaktadır. Yani hafızalarda nazari şekilde kayıtlı olan İmam-ı Mübin adını almış bilgilerin bütün varlık boyutuna uzanması söz konusudur. Hikmet de zaten, bu kadar inceliklerle ortaya konan eserlerin kayıt edilmesini gerektirmektedir. Hayali geniş bazılarına göre ise bu kayıtların tekrar algılanabilir şekle dönüştürülmesinin “zaman tünelinde yolculuk” gibi yaklaşımlarla mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Bizim tahavvülat-ı zerrat izahları içerisinde ortaya koyduğumuz terminoloji ile bu durum şu şekilde ifade edilebilir:
“Zaten her şey nazari şekilde İmam-ı Mübin’de kayıtlıdır. Mülkün kurallarına göre ilmî, mücerred olan bu kayıtlar Kudret izin verirse Kitab-ı Mübin’de ifade edilip bedihi ve müşahhas hale getirilebilir.” Bütün bunlar da, bir kayıt gerçeğini, yaşanan, vücuda çıkan her şeyin muhafaza edildiğini ifade etmektedir. Üçüncü Mebhas’ın devamında ise bu durum şöyle ifade edilmektedir: “Elhasıl, madem en aşağı derece-i hayat olan nebatat hayatı bu derece kaderin nizamına tabidir, elbette en yüksek derece-i hayat olan hayat-ı insaniye bütün teferruatıyla kaderin mikyasıyla çizilmiştir ve kalemiyle yazılıyor. Evet nasıl, katreler buluttan haber verir, reşhalar su menbaını gösterir, senetler, cüzdanlar bir defter-i kebirin vücuduna işaret ederler. Öyle de şu meşhudumuz olan zihayatlardaki intizam-ı maddî olan bedihi kader ve intizam-ı manevî ve hayatî olan nazarî kaderin reşhaları, katreleri senetleri cüzdanları hükmünde olan meyveler, nutfeler, tohumlar, çekirdekler, suretler, şekiller bilbedahe Kitab-ı Mübin denilen irade ve evamir-i tekviniyenin defterini ve İmam-ı Mübin denilen ilm-i İlahinin bir divanı olan Levh-i Mahfuz’u gösterir.”
Bu satırlar şunu anlatmaktadır: Şu an elinizde tuttuğunuz gazete veya kitabın sizden hangi mesafede durduğu, gözlerinizin ne kadar açık olduğu, hangi parmaklarınız ile tuttuğunuz, elinizin hangi pozisyonda olduğu şu okuma fiili esnasındaki hava sıcaklığı ve daha pek çok şey, yani her türlü teferruat kaderin ölçüsü ile tayin edilmekte, bir plan ve program dahilinde yürümektedir. Zaten varlık alemindeki her bir zerrenin diğer bütün zerrelerle bağlantılı olduğu hatırlanırsa, sizin gazetenizin bir zerresinin bütün kainattaki zerreleri etkileyip onlardan etkilendiği bir ortamda başka türlü olması da düşünülemez. Alev Alatlı’nın Schrödinger’in Kedisi isimli kitabında ifade ettiği gibi, Hakan Şükür’ün İnönü Stadyumunda attığı penaltı Amerika’da markette alış veriş yapan insanı etkilemektedir. Yani bir kontrol ve ardından gelen intizam ile işler yürütülmektedir. Bu “intizam-ı maddi olan bedihi kader”, yani tohumlarla, genetik şifrelerle, CD-ROM’larla, RAM’lerle ifade edilen gözler önüne açıkça serilen kayıt emareleri, Kitabı-ı Mübin olarak adlandırılmaktadır. Diğer taraftan varlığın şekillerden, suretlerden yani teşahhusattan sıyrılmış teklik halinin kaydı, irade ve evâmir-i tekviniyenin defteri, yani her şeyin birlik halinde kaydedildiği “ilm-i İlâhî’nin bir divanı” İmam-ı Mübin olarak adlandırılmakta, bu da Levh-i Mahfûz’un bir işareti yani mülk aleminde Levh-i Mahfûz’un ifadesi olarak ortaya konmaktadır. Mülk boyutunda külli kayıta olan işaretler İmam-ı Mübin adını almakta, melekût boyutunda ise bu kavram Levh-i Mahfûz’a dönüşmektedir. Yine Onuncu Söz’ün Yedinci Suret’inde Levh-i Mahfûz hakikatine şöyle işaret edilmektedir:
“Şu suretin işaret ettiği mânâların bir kısmı Yedinci Hakikatte beyan edilmiş. Yalnız burada padişaha mahsus bir küçük fotoğraf işareti ve hakikati Levh-i Mahfûz demektir. Levh-i Mahfûz’un tahakkuk-u vücudu Yirmi Altıncı Söz’de şöyle ispat edilmiş ki: Nasıl küçük küçük cüzdanlar, büyük bir kütüğün vücûdunu ihsas eder ve küçük küçük senetler bir defter-i kebirin bulunduğunu iş’ar eder ve küçük kesretli tereşşuhatlar, büyük bir su menbaını işmam eder. Aynen öyle de, küçük küçük cüzdanlar hükmünde, hem birer küçük Levh-i Mahfûz mânâsında, hem büyük Levh-i Mahfûzu yazan kalemden tereşşuh eden küçük küçük noktalar suretinde olan ben-i beşerin hafızaları, ağaçların meyveleri, meyvelerin çekirdekleri, tohumları, elbette bir hâfıza-i kübrayı, bir defteri ekberi, bir Levh-i Mahfûz-u Âzamı ihsas eder, iş’ar eder ve ispat eder. Belki keskin akıllara gösterir.”
Bütün bunlar çerçevesinde, şu ana kadar geçen mânâları özetleyecek olursak: Levh-i Mahfûz, kâinat kitabının mânâlarının toplandığı bütün; İmam-ı Mübin, bu mânâların kaydedildiği CD; Kitab-ı Mübin ise bilgisayarda çalıştırılan CD’nin bilgisayar ekranındaki görüntüleri gibidir. Görüntü haline gelmeden önce ve göründükten sonra sürekli kayıtlıdır. Bellekler, genetik şifreler, tohumlar bu oluşumun ispatı olmalıdır. Kâinat CD’si olan İmam-ı Mübin ve ifade ettiği Levh-i Mahfûz’da bir böceğin ayağının uzunluğu, rüzgârın oluşturacağı tozlar, öksüren insanın çıkaracağı ses ve akla gelebilecek her şey, ama her şey kayıtlıdır. Peki bu kadar kayıt altında en ince teferruatın tayin edildiği alemde cüz’-i ihtiyarî nereye oturacaktır? Hem kader, hem cüz’-i ihtiyarî nasıl birlikte olabilir? Bunu anlayabilmek için öncelikle kendi alemimizin, kartezyen dünyamızın dar ölçülerinden sıyrılmamız gerekiyor. Belki de Quantum dünyasında bir şeyin hem dalga hem tanecik olabileceğinin kabulü bu türden mülk ve melekûte dair kavramları birlikte anlayabilmemiz için ilk basamaktır.