Mana-i Harfi
Otistik Fantezi
Bu savunma mekanizması, insanlık şahs-ı manevisinin tarih boyunca farklı şekillerde kolektif olarak uyguladığı bir mekanizma şeklinde önümüze çıkmaktadır.Özellikle batıl inançlar, çeşitli toplulukların geliştirdikleri otistik fantezi örnekleridirler. Aslında, ferde ait gibi gözlenen bu savunma mekanizması zaman zaman toplulukların ortak fantezileri tarzında ve inançlar şeklinde gelişebilmektedir.
Amerikan Psikiyatri Birliği bu mekanizmayı; “Birey emasyonel (duygusal) çatışma ya da iç ve dış stres etkilerine, insan ilişkilerinde daha etkili eylem veya sorun çözme yerine aşırı hayal kurarak tepki verir” şeklinde tarif etmektedir. Burada yine bireyin ruh alemindeki en önemli stres faktörü olan varlık problemi karşımıza çıkmaktadır. Kâinat sisteminin genel işleyişine etkili çözümler ve akla yatkın izahlar getiremeyen bireyler, hayal alemlerinde değişik çözümler üretme yoluna giderler. Dünyanın okyanus ortasında yüzen bir disk olduğu, önemli varlık kavramlarının (yer, gök, güneş…) gerisinde bunları idare eden tanrıların bulunduğu gibi inançlar, aslında insanlık aleminin geliştirdiği otistik fantezi örnekleri olarak kabul edilebilirler. Varlık alemiyle ilgili algılarda öne çıkan hayaletler, periler de bu tür fantezilerden olmalıdır. Yine, filmlerde insanların iç aleminin gizemli yönlerini ortaya koyan haller, otistik fantezi örnekleri olarak kabul edilebilirler.
Aslında, Darwin’in Evrim Teorisi gibi bilimsel olduğu öne sürülen izahlar da biraz daha psikososyal yönden analiz edildiğinde, otistik fantezilere örnek teşkil edebilirler. Hayatın orijini ile ilgili net ve akla uygun çözüm getiremeyen kolektif şuur, bu durumun oluşturduğu belirsizlik ve stres karşısında böyle bir teoriyi ortaya atıp, bunu kabullenme eğilimi ortaya koyabilmektedir.
Varlık aleminde geleceğin belirsizliği ve geçmişin acıları, sıkıntıları, kayıpları genel bir stres faktörüdür. Bu durum karşısında duygusal çatışmalar ve bir dayanak arayan bireyler farklı inançlar geliştirme, bunu şiddetle kabullenme eğilimine girerler. Bazen aklın ve mantığın verileri ile çelişse bile sahipsizlik, kimsesizlik ve başıboşluk gibi duyguların oluşturduğu aşırı stresten kaçış için bu inancı pekiştirmek ve kabullenmek eğilimine girerler. İnsanların kendi elleriyle yaptıkları putların birer ilah olarak kabul edilebilmesi ve buna sıkı sıkıya bağlanma eğilimi bu ruh halinin bir tezahürü olmalıdır. Yine varlık aleminin kendi içinden; tanıdığı, bildiği unsurlardan ibaret bir algı ve kavramsallaştırma ile Yaratıcı’nın ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar tarzında tasavvuru; meleklerin güzel yüzlü, kanatlı insanlar suretinde algılanması da otistik fantezi örnekleri olarak kabul edilebilir.
Hayal alemi, daha rahat gezilebilen, işleyiş kurallarında fazla sınır olmayan, istek, arzu ve meyillere göre daha rahat şekillenebilen bir alemdir. Bu yüzden varlıkla ilgili problemlerden veya karşılaşılan sıkıntılardan, çözümsüz olarak algılanan streslerden kaçış için en uygun yer hayal alemidir. Şehadet aleminde çözülemeyen problemlerin hayal aleminde üretilen çözümleri, kişi için bir çıkış yolu, rahatlama vesilesi olabilir ve çok fazla sorgulamadan kabullenme arzusu doğabilir. Bu pek çok noktada kişiyi rahatlatıp, hayatla ve sosyal alemle barışıklığı tesis etme yönünden faydalı olmakla birlikte, daha makul ve şehadet aleminin kuralları ile bağdaşabilecek bir çözüm yolunu kapatmakla tehlikeli bir konum kazanabilir. Bu noktada, doğrunun arayışına son vermek ve bulduğunu doğru kabul etmeye kendini zorlamak bir tür gaflet hali doğurur. Bu, sahip olduklarını korumak adına daha iyiye kapanmış statükocu bir ruh halidir; yanlışı muhafaza ederek stres ve çatışmalardan korunmaya yönelik bir taassup oluşturur. Aynı zamanda inançlarda ve hayal aleminde bir içe kapanma ve stres etkilerinden korunma eğilimidir; sınırları çevirip ve kısmen daraltıp o alan içinde oluşturulan fantezi dünyasında kendini emniyette hissetme ve duygusal çatışmalardan uzak kalma arzusudur. Tarih boyunca farklı topluluklar, insanlık alemindeki değişik kültür grupları ve sosyal yapılar bunu hep uygulamışlardır. Sözkonusu toplulukların inanç sistemleri, sadece dar alanda otistik bir yapı şeklinde çözümler geliştirmiş ve bunun muhafazasına gayret etmiştir.
Oysa, varlık aleminde, otistik dünyaların içine sığmayacak sonsuz bir genişlik ve aklın kuşatamayacağı bir derinlik vardır. Bu genişliği ve derinliği içine alamayan tüm izahlar otistik olmaya, kapalı birer dünya oluşturmaya ve fanteziler üretmeye mecbur kalacaklardır. Bu durumu ortadan kaldırabilmenin tek yolu, varlığı bütünüyle kuşatan ve en inceliklerine kadar nüfuz edebilen bir bakışın ürünü olan izah şekli ortaya koyabilmektir. Bu anlamda insanlık tarihi boyunca varlık alemi ile ilgili getirilen bütün izahları göz önüne koyduğunuzda, bütünü kuşatan ve inceliklere nüfuz edebilen bakışlar yalnızca nübüvvet yolunda yer almaktadır. Nübüvvet yolunun bütünü ise en son nebî Hazret-i Muhammed (a.s.m.) tarafından derlenip toparlanmış, zihinlerdeki bütün otizm fanusları parçalanarak fantezilerden uzak, alemin künhüne vakıf ve her inceliği içeren izahlarla ve Kur’an-ı Zîşan tarzında insanlığa sunulmuştur. Bu izahta alemin bütün mekânlarını kuşatacak bir genişlik, bütün zamanları içine alacak bir şümûl, her varlığı gören bir külliyet yer almaktadır.