Mana-i Harfi

Sakin Ol, Senden Kaynaklanmıyor!

“Bu yaranın merhemi budur:

“Bak, ey biçare vesveseli adam! Telaş etme. Çünkü, senin hatırına gelen, şetm değil, belki tahayyüldür. Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi, tahayyül-ü şetm dahi, şetm değildir. Zira mantıkça, tahayyül hüküm değildir. Şetm ise hükümdür.”

Hayal alemi büyük oranda insanın kontrolü dışında işler. İçinde bulunulan ortam, nağmeler, kokular ve çevredeki manzaralar gibi dış faktörlerden etkilenmekle birlikte, kontrol alanımıza giren ve iradi olarak şekillendirebildiğimiz bir alem değildir. Beynin çağrışımları çok hızlıdır ve zaman zaman çok ilgisiz bağlantılar kurabilir. Bu anlamda şuur altı, çok farklı algıların, çağrışımların zeminidir ve en hızlı işleyen alan da hayaller alanıdır. Bir kelime, hafif bir koku, kısa bir melodi sizi hayal aleminde çok uzaklara, yıllarca öncesine götürebilir.

Bazı zamanlarda, bu çağrışımlarda istenmeyen, rahatsızlık veren ve normal şartlarda kişinin aleminde istemediği düşünceler, duygular, çirkin manzaralar veya kötü sözler hayale gelebilir. Bu durumda kişileri sıkıntıya sokacak en önemli şey, hayalinde böyle şeyler olmasının kendi iç aleminin bozulmuşluğundan ve ruhen, manen kötü bir noktaya gelmiş olmasından kaynaklandığına inanmasıdır. Oysa, bu çirkinlikler hayal aleminde ve kendi tasarrufu dışında kalan bir alanda cereyan etmektedir. Beşeri hukuk sistemlerinden hiç birinde düşünce safhasında ya da hayal aleminde suç kabul edilebilecek bir uygulamadan dolayı ceza verilmez ve suç isnat edilmez. Böyle bir durumda kişi kendisini çok acımasızca yargılamakta, belki de iç aleminde cereyan eden her şeyi sahiplenmekten kaynaklanan bir tavır ile benliğine insafsız suçlamalarda bulunmaktadır.

Özellikle, maneviyata taalluk eden meselelerde bu tavır daha da katılaşmakta, hayal aleminde cereyan edenlerden dolayı kişi kendini insanlıktan çıkmış, alçalmış ve tefessüh etmiş bir halde algılayabilmektedir. Kontrolü altında olmayan bu alanda, hiç aklına gelmeyecek ve hayatta kabul edemeyeceği düşünceler ve hayaller de gözlenebilir.

Mesela, Halık-ı Kâinat ve Zat-ı Zü’l-Celal hakkında çok edepsizce düşünceler ve ağza alınmayacak sözler hayal edilebilir. Kişi eşinin, anne ve babasının ya da kardeşleri gibi sevdiklerinin ölmesini arzu ediyormuş gibi ya da onlara yönelik kötü sözler sarf ettiği manzaraları hayal aleminde bulundurabilir. Bu noktada yapılacak en büyük yanlış, suçluluk duygusuna kapılmaktır. Size ait olmayan bir yanlışı ve suçu sahiplenmek benliğinize ve nefsinize büyük bir zulümdür. Oturup özellikle bu manzaraları hayal etmek gibi bir gayret içine girmeden, bile bile çirkin manzaraları ya da çirkinliği çağrıştıracak halleri seyretmeden, iradeniz dışında aleminizde oluşan hiçbir halden mesul olmazsınız. Çünkü hayaller, hükmün verildiği, kişilerin suçlandığı gerçeklik alanının dışındadır. Hayaller, maddi gerçeklik alanıyla kıyaslandıklarında yalnızca görüntü hükmündedirler. Evinizdeki televizyonda işlenen bir cinayet manzarası ne kadar sizin hanenizde cinayet işlendiği anlamına gelirse, hayalinizdeki bir kötü görüntü ve ses de o kadar sizin işlediğiniz bir suç anlamına gelir. İlk olaydan dolayı bir evin sahibini suçlamak ne kadar komik ve saçma ise ikinci olaydan dolayı kendinizi suçlamanız ve endişeye kapılmanız da o kadar komiktir.

Hukuk kuralları çerçevesinde ele alındığında da bir fiil sadece düşünce boyutunda ise, suç olarak kabul edilemez ve bundan dolayı kişiler yargılanamaz. Yani maddi aleme çıkmamış ve fiili olarak uygulanmamış bir şey suç kabul edilmez ve bu nedenle insanlar yargılanamazlar. Aksi taktirde “İçimden seni boğmak geliyor!” gibi bir cümle ile cinayetten yargılanabilirdiniz.

Yaşanan duygu ve düşüncelerle de bağlantılı olarak hayal aleminde çok değişik ve bazen açığa çıksa kişiyi utandıracak manzaralar yer alabilir. Ancak, maddi ve manevi olarak bu halden ferdin hiçbir sorumluluğu yoktur. Eğer bu durumdan suçluluk duyuyorsa, evindeki televizyonda suç içerecek görüntüden suçluluk duyan şahsın durumundan farkı olmadığını bilmelidir. Evet, ev onundur ancak, televizyondaki görüntülerin şekillenmesinde tasarruf sahibi değildir. Üstelik bunlar sadece görüntüdür. Hayal şeklinde sadece görüntüden ibaret halleri gereksiz yere sahiplenen ve bu nedenle suçluluk duygusu içine giren ruhları şeytanlar ve şeytan ruhlular çok işletirler. Bu zaaflarını kendi istekleri doğrultusunda kullanabilirler.

Güzel görmek ve güzel düşünmek ve bu şekilde hayatından lezzet almak için güzel manzaralar seyretmek, güzel ortamlarda bulunmak, güzel insanlarla birlikte olmak kişinin iradesi ile olacaktır. Ancak, bütün bunlara rağmen, istek dışı kötü manzaralar ve sözlerin hayal aleminde oluşması tamamıyla engellenemez. Üstelik direk engellemeye çalışmak daha da artmasına neden olur. Bu türden ortamlarda sıklıkla bulunmanın fıtri sonucu olarak sükunet ve güzelliklerle dolu bir hayal alemi gelişecektir. Sizi rahatsız eden manzaralar ve çirkin sözlerle telaşa kapılmak yerine, bunların sizden kaynaklanmadığının rahatlığını yaşamak, en iyi kurtuluş yoludur. İçinizden geçenlerin ne kadar kötü olabileceğinde Kadir-i Külli’şey bir sınırlama koymamıştır. Hayallerde müspet ve menfi anlamda sınır yoktur. Hiç beklemediğiniz bir hal ile hayal aleminde karşılaştığınızda, “bu benim hayal dünyama nasıl girmiş, ben böyle bir duruma nasıl düştüm!” gibi bir telaşın yersizliğini anladıktan sonra, hayal aleminizin her şeye açık olduğunu bildikten sonra yapılacak şey, bu menfilikleri uygulamaya koymamak ve yine Rahim-i Mutlak’a dayanarak rahat olmaktır. Her şeyin O’ndan geldiğini bilip, O’nun ile bağlantılı anlamı nazara alındığında her şeyin güzel olduğunu hiç unutmamak zıtların iç içeliğinden anlam üretilen varlık aleminde hep güzele ve güzelliğe muhatap olabilmenin tek yoludur.

Author


Avatar