Mana-i Harfi

Entelektüelizasyon

Bu, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin kullandığı ve tanımladığı bir terimdir. Tanım, “birey, emosyonel çatışma ya da iç ve dış stres etkilerine, rahatsız eden duyguları denetlemek ya da azaltmak için aşırı genellemeler yaparak ya da soyut düşünce kullanarak tepki verir.” şeklinde yapılmıştır.

Bu tepkinin en tipik örneklerinden biri, sözlü sınavlarda yaşanmaktadır. Sorunun cevabını bilmeyen öğrenci, teorik şeylerden ve soruyla direk alakalı olmayan soyut bilgilerden bahseder. Bu şekilde, cevabını bilemediği sorunun ağırlığından ve bilememenin stresinden kurtulmaya çalışır. Aynı hale, varlığa basit açıklamalar getiremeyen ve anlatımlarında karışıklığa, soyutluğa, muğlak anlatımlara yönelen felsefe de bir örnektir.

Eşya, yani maddi alem ya da mülk alemini kendi içinde izaha yönelenler, vahye dayanmadan yaratılışa izah bulmaya çalışanlar için bu alemler başlı başına bir risk faktörüdür. Aslında en büyük risk faktörü benliktir, yani kişinin kendine yönelik çözümsüzlükleri ve kendini tanımada, tanımlamada çektiği sıkıntılardır. Bunlara çözüm bulmakta sıkıntı yaşadıkça, netleştirmekte güçlük çektikçe muğlaklaştıran bir yol izlenir. Yine konumundan dolayı halkın sorularına cevap sorumluluğu taşıyan aydınlar, bu anlamda yetersiz kaldıklarında bu mekanizmayı kullanırlar. Yetersizliklerinin açığa çıkmaması için muğlak ve bilimsel ifadeler kullanarak bir tür savunma tavrı sergilerler. Bu, kuvve-i akliyenin ifrat mertebesi olan cerbezenin yansıması gibidir. Anlaşılmasında güçlük çekilen, ruhun izahta stres yaşadığı haller iyice anlaşılmaz hale getirilerek bir rahatlama arayışına gidilmektedir.

Aslında insanın istikameti, ruhun rahatı bütün kuvvelerin orta noktasındadır. Akıl kuvvesinin orta noktasını ifade eden hikmet, hem ruhu maddi alemin dalgalanmalarına, stres etkilerine karşı koruyan, hem de sapmalardan uzak tutan vasat yolun adıdır. Vahye dayanmayan, ilahi aydınlanmadan uzak kalan ve akıl feneri ile sınırlanmış bir entelektüelizasyon insanın fıtrîliğinden, aslî gerçekliğinden çok uzak kalacak ve ruhta bir inşirah, rahatlama sağlamadığı gibi, işleri daha çözümsüz ve içinden çıkılmaz hale getirecektir.

Aslında ruh bu aleme yabancıdır. Mülk alemi onun için gurbettir. Burada kendini savunmasız hisseder. Savunma mekanizmaları da bu hale karşı ihsan edilmiş donanımlar olmalıdır. Bunlar özünde ve vasatında istikamete yönelten ve mülk aleminin azgın dalgalarına ve amansız fırtınalarına karşı ruhu ayakta tutan dayanaklar olmalıdır. Ancak, vasat mertebesinden uzak kullanıldıklarında dalgalarda boğulma, fırtınaya kapılma seyrini hızlandırabilirler. Ruh özünde, derinliklerinde taşıdığı acz ve fakr nedeniyle savunmaya muhtaçtır. Bu savunma ihtiyacını karşılamak üzere ihsan edilmiş mekanizmaların vahiyden bağımsız olarak kullanılmaya gayret edilmesi halinde, varlık aleminde işleyen kanunların çarkları arasında ezilme, ruhun bütünlüğünde bozulma, dağılma halleri gözlenmesi yüksek ihtimaldir.

Akıl noktasında da varlık türleri arasında en üst mertebelerde yer almasına rağmen insan, yine acizdir ve yetersizdir. Akıl, varlık alemindeki işleyiş düsturlarından ve mülkün unsurları arasındaki alakalardan beslene,n belki bunların oluşturup idame ettiği bir kuvvedir. Varlık çarklarının işleyişini daha iyi algılayıp, anlayarak tavrını ona göre belirleyenler, mülk aleminde daha üsttedirler ve mülkün kuralları içinde daha hızlı ilerlerler. Akıl, varlık çarklarının işleyiş mekanizmasını ve ahengini algılayıp bunlara uyum sağlamakla bu çarkları terakkiye basamak yapma melekesi olur. Elektronik, makine, mimari gibi teknik tezahürleri; matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi fen dallarında tezahürleri; hukuk, sosyoloji, tarih, edebiyat gibi sosyal alanlardaki tezahürleri gözlenir. İstikamet üzere ilerleyen ve vahyin ışığında yol alan bir akıl, bütün bunları her yönüyle insani terakkisiye basamak yapabilir. Ancak vahiyden bağımsız işleyen bir akıl, vasat mertebelerinden sapmış diğer kuvvetlerin de etkisiyle beşeri felaketlere, mutsuzluklara, zulümlere, savaşlara sürükleyen bir kılığa bürünebilir. Asırlardır insanlığın aldığı sosyal yaralar ve medeniyet adı altında sunulan bilim ve teknoloji ürünlerinin kısmen insanlığa yaşattığı sıkıntılar, bu halin açık örnekleri olarak kabul edilebilir. Hepsinden önemlisi insanlığın kolektif aklının ürünleri olarak kabul edebileceğimiz bilim ve felsefe beşeri kendi asli gerçekliğine, özüne ve gerçek kimliğine ulaştırmak yerine, bu noktalardan daha da uzaklaştıran bir fonksiyon üstlenmiştir. Kendi akıl fenerinin sönük ışığıyla sonsuz bir nur ve manevi bir aydınlık gerektiren varlık alemini görüp anlamlandırmaya çalışan beşer, pek çok halüsinasyonlar ve illüzyonlarla alemi iyice muğlak, anlaşılmaz ve karmakarışık hale getirmiş ve kendi aleminde varlıkla ilgili ürkütücü bir tablo oluşturmuştur. Bu durum karşısında stres altında kalan, ezilen ve bir çıkış yolu arayan kolektif akıl, varlık alemiyle ilgili algılarında kesreti arttırmak, teorik bilgi yükünü çoğaltmak ve entelektüelliğe sarılmakla çözüm üretme gayretine girmiştir. Halife Me’mun sonrası İslâm aleminde, Rönesans sonrası Batı aleminde yaşanan sosyal süreç ve felsefi akımların psikodinamik temellerinde bu mekanizmanın etkileri mutlaka var olmalıdır.

Aklın bir azap aleti olmaması, insanlığın mutluluk ve refahına hizmet etmesi için tek çıkar yol gerek fert bazında gerekse kolektif bazda istikamet üzere ve vasatında kullanılmasıdır. Mülkün içinden beslenen ve mülkün bir unsuru olan akıl, içinde yer aldığı mekanizmayı yine içten çözme imkanına sahip değildir. Sistemin ve işleyişin dışından bir bakış olmaksızın konumunu ve işleyişin aslını hakkıyla idrak edebilmesi mümkün değildir. Çarkların içinde yer alan ve boğulan aklın entelektüalizasyon ile aradığı çıkış aleminin bulanıklığını, muğlaklığını arttırmaktan öte bir katkı sağlamayacaktır. Dıştan bakış ise ancak vahiydir. Vahyin mülk aleminde tezahürleri ve kelâm şeklinde ifadeleri ise semavi kitaplardır. Bütün semavi kitapları asli şekilleriyle içinde bulunduran ve hepsini temsil makamında yer alan Kur’an-ı Azîmüşşan’dır. O halde, Küllî Akıl ve insanlığı gerçek anlamda aydınlatacak olan odur.

Author


Avatar